18 Ocak 2018

Kur'an Değiştirildi Mi?


Günümüzde Kuran'ın değiştirildiğine dair pek çok spekülasyon işitmekteyiz. Kimileri peygamber hayattayken Kur'an'ın kitaplaştırılmadığını ve sonraki dönemlerde meydana gelen gerek siyasi gerek o toplumun şartlarından dolayı oluşan karmaşa da değiştirildiğini iddia ederken bir başka kesimde, peygamber zamanında inen vahiylerin yazıldığını, peygamberin vefatından sonra da kitaplaştırma aşamasında eksikliğe mahal vermeyecek şekilde toplandığını savunarak Kur'an'ın değişmediğini ifade etmektedir. Bende Kur'an'ı Kerim’in korunduğunu ve değiştirilmediğini ifade eden kesimi haklı buluyorum. Ama maalesef bu düşüncemi ve değiştirildiğine dair tartışmaların geçersiz olduğunu kısaca gösterebilmem mümkün gözükmemekte, oldukça uzun ve kapsamlı bir açıklama gerektirmektedir.

Kur'an'ı Kerimin Hicr Suresi’nde yüce Allah, Kitabı indirdiğini ve koruyacağını vaddetmiştir. Bir inanan için bu ayet oldukça kabul edilebilirdir. Çünkü her şeye hâkim olan yaratıcı için bunu yapmak hiçte zor değildir. Ancak Kur'an'ı peygamberin hâşa kendi menfaati için uydurduğunu söyleyenler için bu ayetin doğruluğu bir şey ifade etmemekte ve peygamberden sonra meydana gelen siyasi karmaşalarda Kur'an'ın değiştirildiği pekala ihtimal dahilinde olacaktır. Kur'an da bulunan bu ve benzeri ayetler üzerinde süre giden bu tartışmalardan hareketle Kur'an'ın Allah kelamı olup olmadığına ve değişmediğine karar veremeyiz. Çünkü bir şeyi kanıtlarken ortaya konulan öncüllerden birinin açık veya kapalı olarak baştan doğru kabul edilmesi bizi bir döngüselliğe sokacak ve asıl aradığımız şeye bizi ulaştıramayacaktır. Bu şu demektir; Kur'an'ın Allah kelamı olup olmadığının ortaya konmasının odak nokta olduğu bir tartışmada Kur'an'ın doğru olduğu baştan kabul edilemez. Çünkü aranan şey zaten ilahi kelamın doğruluk değeri olduğu için kur'an'ın kendisi argüman lehinde kullanılamaz. Eğer kullanılırsa tartışmanın şu hale dönmesi kaçınılmaz olacaktır;

"Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu ve değiştirilmediğini nerden biliyorsun?" sorusuna. Bu ayetten hareketle "Çünkü Kur'an da öyle yazıyor" denecektir. "Peki Kur'an'ın içinde yazanların doğru olduğu ne malum" denirse kaçınılmaz olarak "Çünkü onu Allah indirmiştir" denilecektir. Mantıkta bu hataya "Circular reasoning" yani döngüsel nedenleştirme denmektedir. Bu şekilde istediğimiz sonuca varmak imkansızdır. Bundan dolayı Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu ve değiştirilmediğini başka bir metodla göstermemiz gerekecektir. Bana göre şu metodu izlemek daha sağlıklı sonuçlar verecektir;

I.  “Bir yaratıcının varolması olmamasından daha makul mü değil mi?” sorusunun öncelikle cevaplandırılması gereklidir. Çünkü bu sorunun bir yaratıcının varlığı lehinde cevaplandırılmasının ardından diğer soruların sorulmasının bir değeri olabilir. Cevap olumluysa diğer sorular sorulabilir.

II.  “Eğer bir yaratıcı varsa onun din göndermesi göndermemesinden daha makul mü değil mi?” sorusunun cevaplandırılması gereklidir. Çünkü onun bizlerle iletişim kurma ya da kurmama durumunun bizler açısından bazı sonuçları olacaktır. Bu durumu bilmemiz ve ona göre davranmamız gerekmektedir. Eğer bir dinin gerekli olduğu gösterilebilirse diğer soruya geçilebilir.

III. Bu din eğer islam dini ise onun kutsal kitabı olan Kur'an'ı Kerim'in Allah kelamı olup olmayacağının gösterilmesi gereklidir. Çünkü kitabın Allah kelamı olduğu gösterilebilirse içeriğinin hepsinin doğru kabul edilmesi zorunlu olacaktır. Bunun sonucunda da kitabın değiştirilmediğinin ve Hz. Muhammed(s.a.v)'in peygamberliğinin kabul edilmesi durumu kesinlik kazanacaktır.

Peki Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu nasıl gösteceğiz? Kur'an'ın içeriğine baktığımızda az öncede söylediğim gibi sırf "bu Allah katındandır" yazdığı için doğru olduğu kabul edilemez. Salt böyle yazdığı için elbette inanılabilir ve doğru kabul edilebilir fakat bu inancın ne kadar rasyonel olduğu tartışmaya açıktır. Bu yüzden Kur'an metninin incelenmesi ve onun bizden Allah'ın varlığını anlamak için "ne istiyor" sorusunun cevabı yanında kitabın gerçekten bir insanın yazabileceğinin oldukça üzerinde bir yetkinliğe sahip olduğunun detaylıca gösterilmesi gereklidir. Tabi ki bu bahsedilen konular oldukça uzun konular olup bu yazıda hepsinden bahsedilmeyecektir.

Benim bu yazıda ki asıl amacım, az önce zikredilen metodda ki ilk iki maddenin olumlu olarak gösterilebildiğini varsayıp üçüncü maddeyi yani Kur'an'ın neden Allah kelamı olduğunu çeşitli akıl yürütmelerle göstermeye çalışacağım. Buna ek olarak Kur'an'ın bir kitap olarak toplanması sürecinde muhtemel olabilecek durumların kritiğini yaparak kısmen tarihsel veriler ışığında Kur'an'ın değiştirildiğini iddia eden itirazların geçersizliğini göstermeye çalışacağım. Genel olarak 9 madde ve bu maddeler üzerinde yan başlıklar açarak soru-cevap havasında bu mesele işlenecek ve sizlerinde üzerinde düşünerek fikir beyan etmenizi isteyeceğim.


Birinci madde; Meseleye Genel Bir Bakış


Yazıya başlarken öncelikle şu konuda hemen hemen herkesin hem fikir olduğunu düşünüyorum; Kur'an'ı Kerim ya Allah kelamıdır ya da dünyanın en büyük yalanıdır. Çünkü dünyayı daha önce hayatın her alanında bu şekilde etkileyen başka bir kitap daha yoktur. Bu bağlamda o, asla sıradan kabul edilemez. Yine aynı nedenden ötürü peygamberde ya tarihin en büyük yalanını söylüyordur ya da hâkikati haykırıyordur. Bunun orta yolu yoktur.

Hiç bir peygamberin öne sürdüğü vahiy ve kitaplar, sırf peygamber söyledi diye doğru değildir. O kitaptaki vahiyler doğru olduğu için, delilleri görülebilir veya fark edilebilir olduğu için doğrudur. Aksi takdirde zanna uyulmuş olunur, ayetler peygamberin zatından olmuş olur, sıralamada peygamber birincil Allah ise ikincil yere koyulmuş olur. Birisi çıkıp "ben de peygamberim" diye ortaya çıksa bu duruma kimse itiraz edemez. Bunun önüne geçmek için ayetler vardır dolayısıyla nübüvveti onlar ispat eder.

Aynı şekilde Kur'an da insanlardan asla "bu kitap Allah katındandır" yazdığı için inanmamızı beklemez. Nasıl ki çizgi romanlarda Süperman'in gerçek olduğu yazsa da onun gerçek olmadığını biliyorsak Kur'anda da sırf öyle yazdığı için gerçek olduğu kabul edilemez. Fakat çizgi romanlardan farklı olarak Kur'an'a inanmak için rasyonel gerekçeler vardır. Mesela Kur'an da evrenin doğru bir şekilde tasvir edilmesi onun doğruluğu lehinde delillere sahiptir. Ayrıca Kur'an bu işaretlerden hareketle insanı evren hakkında düşünmeye davet ederek yaratıcının varlığının eserlerinde olduğuna dikkat çeker ve dolaylı yollardan insanların kâni olarak Allah'ın varlığına inanmasını bekler. Mesela Rum suresinin 22. ayetinde Yüce Allah; "Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır." buyurarak bu konuya dikkat çeker. Allah'ın varlığıyla ilgili delil isteyenlere Allah, bu tür cevaplar veriyorken başka türlü delil istemek ve bu delilleri elde edemeyince yokluğuna hükmetmek belli ki doğru bir davranış değildir. Mesela Allah'ın varlığı hakkında onu apaçık görmek isteyenler ve ancak öyle ikna olurum diyenler olabilir. Ancak böyle bir beklenti içinde olanlar için asla böyle bir şeyin olmayacağını söylemem gerekli. Çünkü insanlar henüz yaratılanı bile tam anlamıyla idrak edip göremezken yaratıcıyı görmeyi nasıl bekler? Örneğin biz insanlar, çeşitli dalga boylarında ki ışıkları göremiyoruz diye ya da bazı sesleri duyamıyoruz diye onların varlığını ret mi edelim. Resimde ressam aranır mı hiç? Üstelik Allah'ı bu dünyada görüyor olsaydık bu dünyanın bir anlamı kalır mıydı sizce? Öte yandan sezgisel olarak ta Allah'ın varlığına ulaşılabilir. Mesela biz kendi kendimizi yaratmadığımızı ve varlığımızın bir sebebinin olduğunu bu sebebin ise geriye giderek bir noktada son bulması gerektiğini düşündüğümüzden dolayı nihai sebep olarak yaratıcının varlığını güçlü bir şekilde sezebiliyoruz.

Netice itibariyle Kur'an'ın ayetlerinden türetilen ve onun Allah'tan gelmiş olacağını gösteren felsefi deliller ve bilimsel iddaaların doğrulanması onun Allah'tan geldiğini ve içinde yazan her şeyin doğru olduğunu dolayısıyla korunduğunu bizlere kanıtlayacaktır.


İkinci madde; Kur'an'ın İndiği Ortamın Durumu


Kur'an İslam dininin esas kaynağı ve dayanağı olması itibariyle bütün müslüman topluluklarının ortak ve değişmez kabul edilen kanunudur. İslam dininde Kur'an temeldir ve kendi ifadesiyle değişmez kabul edilmektedir. 600'lü yıllarda ortaya çıkan bu kitabın günümüze intikal eden şekli ile hakiki şekli arasında fark var mıdır? Kur'an kendi ifadesiyle değiştirilemez midir? Yoksa mevcut iktidar zoruyla Kur'an menfaatler istikametinde değişikliğe uğramış mıdır? Bunu enine boyuna irdelemek ve incelemek bilhassa müslümanlar için hayati ehemmiyet arz eden bir meseledir. Hadi gelin beraber düşünelim;

a-) Her şeyden evvel Kur'an’ın, ilk indiği topraklar üzerinde yaşayan mekke halkı açısından büyük yankıları olmuştur. Mekke ileri gelenleri kendilerinin hakim olduğu coğrafyada yeni ve menfaatlerini elinden alan bu cerayanın önüne geçmek için her yolu denemişlerdir. Bunlardan biri Kur'an'ın tutarsızlığı kanalından kendi fikirlerini savunmaya çalışmak olmuştur. Oysa ki Kur'an henüz tamamlanmamıştı ve vahiyler gelmeye devam ediyordu yani parçaları eksikti. Bu yüzden peygamber döneminde Kur'an'a tutarsız demek hatalı bir yaklaşım olacağı gibi onun döneminde değiştirildiğini söylemekte mümkün gözükmemektedir. Çünkü onu inkar ve yalanlama üzerinden redettiklerini görüyoruz değiştirme yönünde bir çabaları olduğuna dair hiç bir işaret yoktur.

b-) Peygamberden sonra Kur'an'ın iktidar güçleri tarafından değiştirilmesinin gündeme gelmesini ve değiştirilmesine gayret edilmesini pekala bekleyebiliriz. Ama buna teşebbüs etmek beraberinde şu fikride getirmektedir; Bir kitabın değiştirilmiş olduğunu iddia etmek veya değiştirmek, o kitabın değiştirilmemiş haline göre farklı olduğunu ve bu farklılığın bir anlam ifade ettiğini söylemekle eşdeğerdir. Yani Kur'an'ın değiştirilmiş olduğunun iddia edilmesi veya Kur'an'ı değiştirmeye gayret edilmesi mevcut Kur'an'ın içerisindeki malumattan rahatsız olmayı gerektirmektedir. Bunun pek çok sebebi olabilir mesela Kur'an'ın o toplumda varolmasının halkın üzerinde yaptırıcı bir kanun hükmünde olması itibariyle menfaat temin etmek maksadıyla zamanın otoritesi böyle bir teşebbüste bulunabilir ya da diğer rakip din mensuplarının kendi dinlerine rağbeti arttırmak veya kendi dini otoritelerini sağlamak amacıyla İslam'ı yok etmek için böyle bir girişime yeltenmiş olabilirler. Bu iki ihtimal düşünülmekle beraber eğer böyle bir şey yapılmışsa o zaman şu an elimizde ki Kur'an'ın içinde bu iki "değiştirici grup" lehine herhangi bir hüküm, kazanç, fayda sağlayıcı ayet olması beklenirdi. Ama elimizde böyle bir ayet bulunmamaktadır. Bu ise onun korunduğuna başka bir delildir.

c-) Bana göre Kur'an'ın değiştirildiği iddiaları üzerinde durulması kadar Kur'an'ın değiştirildiği iddialarına gerek duyulmaması da ayrıca üzerinde düşünülmeye değer bir noktadır. Şunu demek istiyorum; Kur'an'ı herhangi bir filozof veya bir devrimci ekibin kaleme aldığı bir anayasa kitabı olarak düşündüğümüzde bunun değiştirilip değiştirilmemesi üzerinde durulması insanların ilgisini çekmeyen bir mesele olacaktır. 600 sayfa olan ve sadece bir satırında kendini değiştirilmez ilan eden bir kitap neden bu kadar değiştirilip değiştirilmeme meselesi üzerinde durulacak bir kitap olsun ki? Öte yandan mevcut iktidarın kitabı değiştirmek için neden bu kadar istekli olduğu sorusu da havada kalmaktadır. Çünkü kitabın değiştirilmesi için şiddetli ve acil bir sebep ortalıkta gözükmemekte dolayısıyla değiştirilmiş olma ihtimali daha da azalmaktadır.

d-) Günümüzde bir insan çıkıpta kendi dinini kursa ve vahiy aldığını iddia etse herhalde kolay kolay ciddiye alınmaz. Ciddiye alınmadığı gibi birde onun şarlatan olduğunu ve bu işten menfaati olduğu düşünüldüğü için aleyhinde söz söylenir. Ama hiçbir insan tutupta onun vahiy derlemesi yaptığı kitabı değiştirmeye kalkmaz. Zira bu hareket onun ve fikirlerinin ciddiye alındığını göstermekle beraber kendilerinin tarif ettiği "kötü adam" veya "şeytan" sınıfına onu sokarak varlığını fiilen kabul etmiş olurlar. Herhalde peygamber zamanında da bunu kolay kolay yapmaya kimse cüret etmezdi.


Üçüncü Madde; Eski Kur'an Nüshaları Üzerinden Yapılan Tartışmalar


a-) Kur'an'ın değiştirildiğini iddia eden görüşe karşın elimizdeki en eski Kur'an nüshalarının incelenmesi durumun öyle olmadığını göstermektedir. Dünyada bilinen en eski nüshaların yaklaşık olarak hicretten 200 yıl sonra yazıldığı tahmin edilmekte ve bu nüshalar günümüze kadar gelmektedir. Ayrıca bu nüshalardan daha da eski nüshalardan kalan Mushaf parçaları da bulunmaktadır. Bu parçalar üzerinde harf seviyesinde yapılan çeşitli incelemeler sonucu günümüzdeki Kur'an ile arasında manayı değiştirmeyen bir iki imla hatası dışında tamamen aynı olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra bilinen en eski mushaflarda günümüzde ki Kur'an la tamamen aynıdır. Mesela 2015 yılında İngiltere'de Birmingham Üniversitesi’nde ortaya çıkan mushaf parçası üzerinde yapılan inceleme sonucunda onun 568 ile 645 yılları arasında ki dönemden kalmış olabileceği ortaya çıktı. Yani keçi ya da koyun derisi üzerinde yazılan bu Kur'an parçası peygamber hayattayken bile yazılmış olabilir. Kur'an'ın eski nüshalarının birbiriyle aynı olmasının yanı sıra çok sayıda ve elimizde ki en eski nüshalardan da daha eski olan mushaf parçalarının da günümüzde ki Kur'an la aynı olması onun korunmuş olma ihtimalini daha da artırmaktadır. Geride bıraktığımız yıllarda eski diyanet işleri başkanı olan Dr. Tayyar Altıkulaç Yemen'de bulunan eski mushaflar ve dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan nüshalar üzerinde yaptığı ve yaklaşık 10 yıl süren çalışmaları sonucunda günümüzde okuduğumuz Kur'an ile eski Kur'anlar arasında bir fark olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumu onun ağzından dinleyebilirsiniz.

b-) Bugünlere kadar ulaşan din kaynakları üzerinde biraz Arapça bilen bir insan bile araştırma yapsa "Kur'an cümleleri" ile "hâdis cümleleri" arasındaki farkı, usul değişikliğini görecektir. Kur'an'ın kendine has üslubuna binaen hadislerden farklı olarak şimdiye dek üzerinde herhangi bir şekilde bir ihtilaf çıkmadan tam bir mutabakatla aktarılması onun aynen korunmuş olma ihtimalini arttırmaktadır. Zira bir yalan veya yanlış üzerinde ittifak olmaz, gerçek ve doğru üzerinde ittifak olur. Bunu bir örnekle açıklayayım; 100 kişiye "iki kere iki nedir?" diye sorarsak, onların ya hepsi veya büyük bir kısmı "dört" cevabını verir. Ancak "iki kere iki ne değildir? diye sorulursa oldukça farklı cevaplar verilecektir. Zira bunun tek doğru cevabı yoktur. Bu sebepten ittifak edilmez. Gerçekte ittifak edilebiliyorken, yalan veya rivayet çeşitlidir. Tevatür yoluyla gelen bilgilerin sağlamlık sebebi ittifak edilmiş olmasıdır. Tarihçiler de bu mantığı kullanarak gerçeği keşfederler. Polisler de aynı mantıkla suçluları ayrı ayrı sorgularlar. Bu metod gerçeğe ulaşmada kullanılan güçlü bir yöntemdir. Bu bağlamda Kur'an üzerinde oldukça uzun yıllar boyunca ittifak edilmesi onun korunmuş olmasına başka bir delildir.

c-) Günümüzde müslümanlar oldukça farklı cemaat, tarikat, grup ve mezhebe parçalanmış vaziyette. Bu farklı gruplaşmalar arasında dağlar kadar fark olabiliyor. Bir grup diğer grubu rahatlıkla sapkın olarak nitelendirebiliyor. Ancak tüm bu ayrışmaya rağmen yeryüzünde sadece bir tane Kur'an versiyonu vardır. Her grubun işine gelmeyen bir takım ayetler olmasına rağmen sadece bir versiyon ve kelimesi kelimesine aynı olan tek Kur'an vardır. Öte yandan çok sayıda incil versiyonu ve bunlar arasında da içerik farkları vardır. Şimdi bir anlığına zamanı geriye saralım ve bir iddiaya girelim. Diyelim ki 1000 sene sonra hangi din mensubu grubun kutsal kitabını en çok tahrif edeceğine dair bir tahmin yapılsın. Dürüst olan herkesin parasını çok emin bir şekilde İslam'a yatıracağına eminim. Peki İslam'ın kutsal kitabının tahrif edileceğine dair iddiada bulunan kesim, neden bugün bu iddiayı kaybettiklerine şaşırmıyorlar? Öte yandan İslam hakkında ilk 200 yıl en ufak bir bilgimizin bile olmadığını hatta Kur'an'ın ilk yıllarda değiştirildiğini bile varsaydığımızda bin küsür yıl boyunca Kur'an'ın günümüze kadar aynı kalarak gelmesi beklendik ve şaşırılmaması gereken bir durum mudur? Mantığı ve kanıtı bir yana bıraksak bile neredeyse sezgisel olarak bile Kur'an'ın değiştirilmediği bence ortaya çıkacaktır.


Dördüncü Madde; Dil ve Coğrafya Farkı Üzerinden Tartışmalar


Kur'an'ın değiştirilmiş olduğu iddialarında dil ve coğrafya farkının da etkisi yadsınamaz. Çünkü Kur'an dünyanın dört bir tarafına yayılmış her gittiği yerde de yaptırıcı etkisi olduğu için oldukça etkili olmuştur. Kur'an'ın otoritesini istemeyen büyük kalabalıklar içerisinde Kur'an'ın indiği coğrafyadaki Araplar olduğu gibi, İslam'ın yayıldığı farklı kültürlerde yaşayan gayrimüslimler de olmuştur. Bu insanların ortak noktası kendilerine bir tehdit unsuru olarak görünen Kur'an'ın veya İslam'ın sırtını yere getirmek arzusu ve gayretidir. İslam'ın dünya çapında bir sahaya yayılmış olması bu farklı kültür ve dile mensup olan insanların farklı yaklaşımlarını gözlemleme imkanını vermektedir. Bilhassa, Kur'an üzerinde süregelen tartışmaların büyük bir bölümü Kur'an'ın orjinalinden değil, mevcut tercümesinden yapılmıştır. Bunun da doğurduğu sakıncalar Arapça ve diğer diller arasındaki usul, üslup ve gramer farklılıklarından ileri gelir. Tercüme edilirken zaman zaman göz ardı edilmiş olan bu farklar soru işaretlerine sebep olmaktadır. Mesela Türkiye'de ki tercümelerde "biz" diye geçen birinci çoğul ifadenin kullanımı çeşitli itirazlara sebep olmakta ve belli kesimler tarafından çelişki kabul edilmekte ve Kur'an'ın Allah kelamı olmadığı lehinde kullanılmaktadır. Oysa ki arapçaya göre bu durum bir çelişki yaratmamaktadır. Neticede bu gibi ithamların kaynağı arap olmayan coğrafyalardan gelmekte bu durum ise hiç yoktan yere Kur'an aleyhinde bir önyargıya sebep olmakta hatta bazıları için Allah kelamı olmadığı için yeterli neden kabul edilmektedir.


Beşinci Madde; Kur'an'ın Diğer Kitaplarla Karşılaştırılması


a-) İslam dinine göre, tüm ilahi dinler ve peygamberler aynı hakikati haykırmıştır. İnsanlara lazım olan şey esasen hakikattir. Bu sebepten kitaplar değiştirildikçe veya hakikatlerin üzeri yalanla örtüldükçe gönderilen yeni peygamber bunu düzeltmekle görevlendirilmiştir. Ancak son peygambere sıra geldiğinde ise hakikatin kaybolmaması ve peygamberlik görevinin sürdürülmesi için kitabın orijinali korunmuştur. Kur'an'ın korunmasının sebebi son kitap ve son düzeltme olması ile ilişkilendirilebilir. Bu savunmayı analojik olarak şu misalle izah etmek mümkündür; Küçük bir çocuk 5 yaşında ayağına göre bir ayakkabı seçer ve giyer. Bu eskide yaşamış insanların dini gibidir. Çocuğun ayağı büyüdükçe 15 yaşına gelince ayakkabı da yenilenmek ihtiyacı duyar. Bu da bozulan dinin yerine yenisinin getirilmesi ile benzerdir. Ancak çocuk artık 25 yaşından sonra ayağı büyümez bir yapıya geleceği için artık ona aynı büyüklükte bir ayakkabı yetecektir. Bu da son din olan İslam'a benzemektedir. Diğer dinlerle beraber İslam da aslında ferdin hayatında korunmaz, sadece müracaate açıktır. Bu durum "hür irade"nin bir gereğidir. Bu sebeple diğer dinler bozulabilmiş, Kur'an da okunmamak şeklinde insanın hayatından yok edilebilmiştir. Bu sebeple Kur'an'dan önceki hak kitaplar tahrif edilmişken Kur'an neden değiştirelemesin sözü manasız olacaktır.

b-) Kur'an ile diğer kitaplar arasında mahiyet olarak birkaç fark bulunmaktadır. Bunlardan birisi Kur'an'ın ahenksel edebi şekli ve kalitesidir. Belagat ve fesahat denilen ve kulağa hitap eden telaffuz şekli Kur'an'ın diğer kitaplardan daha farklı olarak ezberlenmesini kolay kılmıştır. Her ayeti ve detayını ezberleyerek hafızasına alan bir nesil ile sonraki kuşağa aktarıla gelen bir usule sahip olması İslam'ın diğer dinler arasında bir alamet-i farikasıdır. Hafızların yetişmesiyle nesilden nesile okumayla aktarıla gelen bu kitabın değiştirilme olasılığı bu şekilde azaltılmıştır. Bunun dışında lehçe ve ağız farklılıklarını izale etmek maksadıyla yazıya da geçirilmiştir. Bunun en büyük müessiri savaşlarda hafızların ölmesidir. Okunmasını kolay kılmak için "hareke" denilen sesli harf işaretçikleri de sahabe zamanında eklenerek dış etkenlerin etkisi en aza indirilmiştir.

c-) Kur'an'ın diğer semavi kitaplardan bir diğer farkı ise dünyadaki nüshalarının tamamının birbiriyle aynı olmasıdır. Kur'an'ın değiştiği iddiası şimdiye dek pek ileri sürülmemiştir. Bu sebepten Kur'an'a alternatif olarak oluşturulmuş bir metin fazlaca yoktur. Çin'den Amerika'ya, Türkiye'den İngiltere'ye kadar dünyanın her bölgesindeki müslümanların Kur'an'ı orjinali ile aynıdır. İncil'in ise çok fazla çeşidi vardır. Bunların böyle olmasının sebepleri çoktur. Tercüme edilmesi, orjinalinin korunmaması, dinin kilise tekelinde olması gibi pek çok faktör buna zemin hazırlamıştır.


Altıncı Madde; Kur'an'ın Kozmolojik ve Ontolojik İddialarının Değiştirilme Olasılığıyla İlişkisi


Kur'an da bazı ifadeler var ki indiği zamanlarda ki genel kabullere bile ters düşmektedir. Eğer ki o ümmi peygamber gerçekten kendi menfaati için Kur'an'ı yazmışsa bu tip ifadelerin Kur'an da olmamasını bekleriz ki böylece hakim sınıftan kendisine karşı gelen tepkilerin sayısını azaltabilsin.
a-) Kur'an evrenin bir başı ve sonu olduğunu söylemektedir. Ancak yıllar boyunca hemen hemen bütün coğrafyalarda olduğu gibi mekke'de de evrene dair bir sonsuzluk düşüncesi hakimdi. Yani ezelden beri var olan ve ezele gidecek bir evren tasavvur ediliyordu. Kur'an'ın ortaya koyduğu bu tavır mevcut kabullere karşı koyuyor ve onun alay konusu olmasına sebep oluyordu. Bu tip örneklerin sayısı çoğaltılabilir. Bunların olması Kur’an’ın ne kadar iddialı olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir.

b-) Bazı ayetler var ki peygamber haşa onları yazarak ne gibi menfaatler kazanmış olabilir sorusu da havada kalmaktadır. Mesela peygamber hiç deniz kenarında yaşamamasına rağmen acı ve tatlı suların birbirine karışmadığını söyleyerek ne gibi kazanç sağlamış olabilir. Hatta bu ayetin var olması o zamanın arap toplumu deniz kenarında yaşamadığı için ayetin değerini bile hak ettiği gibi anlamakta onları zorlayacaktır. Dahası peygambere itirazlarda gelebilir. Mesela biri çıkıp ta işte bu acı su işte buda tatlı su, işte bak birbirine karıştırıyorum sen karışmaz demiştin de diyebilirdi. Başka bir ayette ise sadece peygambere özel gece namazları farz kılınmıştır. Bunu yapmakla ne gibi bir menfaati olabilir ki?

Bu iki madde değerlendirildiğinde iddia edildiği gibi peygamber tarafından etrafa adam toplama, menfaat sağlama, çıkar ve maddi teminat için halkı bir dikkat çekici meseleyle uyutup güç ve iktidar kazanma olarak yorumlanması için bir dayanak oluşturmamaktadır. Çünkü eğer böyle bir niyet varsa halkın çoğunluğunun mutabık olacağı bir fikirle meydana çıkmak daha etkili olacak ve bunun tersini yapmak ise insanları aldatmak ve popüler olmak isteyen birisinin aleyhine olacaktır. Aynı zamanda Kur'an'ı değiştirmek isteyen mevcut otoritelerin varlığı kabul edilse ve buna teşebbüs edilse dahi bu değiştirme işinden ilk nasibini alacak ayetler bu tarz genel kozmolojik ve ontolojik kabullere ters düşen ayetler olacaktır. Ama bu ayetler hala olduğu yerlerinde mevcuttur. Bunların hepsinin ötesinde mevcut ayetlerin modern bilim çevrelerince onaylanması ayetlerin Allah katından geldiğini göstermektedir. Şayet modern buluşlar gerçekleşmeseydi ayetler hala alay konusu olma kaderinden kurtulamayacaktı.


Yedinci Madde; Kur'an'ın Uydurulduğu-Değiştirildiği İddiasının Kur'an'ın Yapısı Ve İslam Dualizmiyle İlişkisi


Kur'an'ı Kerim Zariyat Suresi 49. ayette "Her şeyin çift olarak yaratıldığı"nı yani maddi dünyanın bir dualistik yapıda olduğunu söylemektedir. Yüce Allah'ta kitabında zıt kavramları sık sık kullanmaktadır. İnsan-cin, varlık-yokluk, cennet-cehennem, iyi-kötü gibi çeşitli misaller vermektedir. Maddi dünya insanın anlayabileceği şekilde yaratılmış bu durum ise insanın beyin yapısından dolayı bir mefhumu ancak zıttı ile anlayabilmesinden ileri gelmektedir. Bu zıt ve çift olan kainat modeli, mikro alemdeki parçacıkların son dönemde keşfedilen anti-parçacıklarıyla da uyumludur. Yani bir kavramın zıttı ile var olması onun kıymetini artırmakta ve idrakini kolaylaştırmaktadır.

a-) Kur'an açısından bu dualistik inceleme yapıldığında ise ortaya ilginç şeyler çıkmaktadır. Kur'an da bu tip zıt ifadelerin bulunmasının yanında bu ifadelerin adet miktarının da aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. Mesela Kur'an'da insan ve cin, cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, melek ve şeytan gibi birbiriyle ilişkilendirebileceğimiz çeşitli kelime grupların adet sayısı bu dualistik anlayışa uygun şekilde eşit çıkmaktadır. Bu olağanüstü durum bilgisayarlarla kelime saymanın kolaylaştığı çok yakın zamanlara kadar fark edilememiştir. Bu durumla ilgili pek çok kitap yazılmış, üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Hatta bu durum üzerinde zorlamaya varacak şekilde bir gayretkeşlikle benzer uyumlar keşfetmek arzusuyla çok sayıda mantıkla çelişen şeyler de bulunmuştur. Ancak bu tip saçma iddiaların olması mevcut uyumun kıymetini asla azaltmamaktadır. Şimdi bu durumu dikkate alarak üzerinde düşünelim;

Bu dinin bir insanın menfaati için bir ekipçe uzun bir zamana yayılarak uydurulmuş olduğunu düşündüğümüzde hızlı yayılmak ve yoğun ilgi celbetmek heves ve arzusu olan bir amaç güttüğünü düşünürsek, bu tür şifreli ya da uyumlu bir sistem yapmış olsalar bile bu sistemi öne çıkartmalarını beklerdik. Aslında mantıklı bir insan eğer kitabına bu denli önem göstererek oluşturduğu felsefeyi, sembolik olarak matematiksel kelime uyumlarını dikkate alıp bu zeminde kitabına nakşedebilecek kabiliyette ise, bunu göstererek daha da övülmesini sağlamalıydı. Bunu yapmasa bile keşfedilmesini hızlandıracak ve çabuklaştıracak bir ipucu vermeliydi. Hatta bunu kendisi ilerde keşfedilir de kendisi bundan fayda göremez diye aslında kendisinin ifşa etmesi beklenirdi. Ama peygamber böyle bir şey hakkında en ufak bir imada dahi bulunmamıştır.

b-) Bütün bu olağanüstü durumun farkedilmesi bugünlere kalmıştır ve unutulmamalıdır ki bu kitap 23 yılda parça parça ve çeşitli zamanlarda inerek sözlü olarak yayılmıştır. Sözgelimi tebliğin ilk 2 yılında söylenilen bir ayetle 19. yılında söylenilen ayetlerin uyumunu da yakalamak gerekli. Az önce zikredilen uyumun ifşası öyle ya da böyle bugünlere kalmışsa bile acaba böyle bir uyumu 600 sayfalık zaten hal-i hazırda kafiye ve edebi kifayet babında son derece iddialı bir kitaba nakşedebilecek bir edebiyat ekibi var mıdır? Ben şahsen böyle bir kitap bilmiyorum.

Bütün bunların olması her ihtimalde bu kitabın bir mantıkla inşasını göstermektedir. En azından bunun bir insan eliyle yazılmış bir kitap olduğunun düşünülmesi halinde bile bir bütüncül uyum varlığında rastgele değiştirilemeyeceği neticesine ulaşıyoruz. Yani değiştiren birisi varsa bile bunu mutlaka bu sistemi bozmadan yapmış olması lazım gelmektedir. Bu ise çok ütopik ve skeptik bir yaklaşımdır. Yani herhangi bir şekilde bu uyumu sağlayan kelimelerin değişmesi halinde bu uyum bozulacaktı. Bu yüzden akla en yakın tespit bu kitabın büyük bir kabiliyetle yazıldığı gerçeğiyle beraber, rastgele değiştirilmediği kanaatidir. Bana göre ise kitabın Allah katından geldiğinin bir delilidir.


Sekizinci madde; Empati Yoluyla Peygamberi Anlamak


Şimdi peygamber zamanını ve peygamberin içinde bulunduğu konuma kendimizi koyup peygamberi anlamaya çalışalım; Mekke civarındaki müşrikler putlara el sürüyor ve bir sürü küçük ilahçıkları var. Garip garip adetleri ve insanlık adına utanç verici davranışları var. Sizde bu davranışlardan rahatsızlık duyan oldukça vicdanlı, zeki ve birazda sözü geçen birisiniz. Toplumu değiştirmek için bir devrim yapmak istiyorsunuz. Ancak arkanızda sizi destekleyecek öyle pek kimse de yok sadece sıradan bir tüccarsınız. O halde geriye büyük oynamak kalıyor. Devrin şartları gereği peygamber olduğunuzu iddia edeceksiniz ki herkesin size inanması daha kolay olsun. Bu yola girdiniz diyelim peygamberliğinizi ilan ettiniz, Peki size hata yapma şansınızın sıfıra yakın olduğu bu yolda "ne yapmazsınız" diye sorsam ne cevap verirsiniz? Sizleri bilmem ama benim cevabım asla "kumar oynamam" demek olurdu. Ya da "en azından yaşadığım süre boyunca kumar oynamam" derdim.

Mesela 100 yıl sonrası için kumar oynanabilir hatta ölümden sonra hayat için istediğimiz gibi atıp tutabiliriz. Ne de olsa gidipte gelen yok. Ama peygamber olduğumuzu iddia etsek biz daha hayattayken olacak bir durum için bir şey iddia etmeyiz. Çünkü ağzımızdan çıkan ve Kur'an'a ait olduğunu söylediğimiz her sözün geri dönüşü yok. Bi sefer ağızdan çıktığı zaman kulaktan kulağa ezberlene ezberlene yayılıp gidiyor ve bu yanlış oldu geri verin deme şansınız hiç yok. Şimdi Rum Suresi’ne bir göz atalım;

Rum suresinin ikinci ayetinde olmuş bitmiş bir olayın haberi veriliyor. Roma imparatorluğu 616 yılında Persler ile olan savaşında gerçektende ağır bir şekilde yeniliyor. Devam eden ayetlerde ise birkaç yıl içinde bu sefer Romalıların Persleri yeneceği ifade ediliyor. Yani iddia sahibi hala hayattayken bir kumar oynayıp merak etmeyin bu sefer romalılar galip gelecektir diyor. Şimdi ortamı bir daha düşünelim. Halihazırda arap kabileri ile savaş halindesiniz ve bir sürü sorunla uğraşıyorsunuz, peygamberlik iddiasında bulunarak ve yapacak başka işiniz yokmuş gibi kumar oynayarak diyorsunuz ki "Romalılar Persleri yenecek merak etmeyin" hem de bunu öyle bir özgüvenle söylüyorsunuz ki 6. ayette iyice vurguluyorsunuz. Ve aynen dediğiniz gibide oluyor. Bir kaç yıl sonra Roma savaşı kazanıyor ve putperest Persler topraklardan çekilip yerine tek bir Allah'a inanan ehli kitap bir imparatorluk gelerek çevreniz daha da rahatlıyor. Günümüzde siyasetçiler "Başaramadık" derler, "Hata yaptık" derler, "En azından şunları başardık" deyip ağız burun bükerek laflarını kıvırırlar. Ama siz peygamber olduğunuzu iddia ediyorsanız hata yapma lüksünüz yok ayrıca oldukça zor bir durumdayken böyle bir ayet söylemeye de ihtiyacınız yokken söylüyorsunuz. Kumarınız tutmasa Allah sizi sınamak için böyle dedi diye ayet uydurup kıvırma şansınızda yok. Çünkü sizin sahip olduğunuz kitle sırf size inandığı için bin bir türlü hakaret yiyor, taşlanıyor, işkence görüyor, yurdundan kovuluyor ve bu kadar acıya göğüs germişken sizin fiyasko çıktığınızı gördüklerinde size ne yapacaklarını tahmin edebiliyor musunuz? Mantıklı bir iş yapacak herkesin en azından yakın tarihle ilgili bahis oynamayacağını düşünüyorum. Hele hele aralarında yaşadığınız onlarca kabilelerle uğraşırken, binlerce kilometre ötedeki Roma-Pers savaşı hakkında atıp tutmak gibi saçma bir işle uğraşmazdınız herhalde. En fazla müslümanlara sabredin tarzı şeyler söylenirdi. Ama görülüyor ki bu kumar tutmuş.

Aynı durum Tebbet suresi içinde geçerli;

Tebbet suresinde de büyük bir kumar oynanıyor. Ancak bu durum çoğu zaman gözlerden kaçıyor. Ebu Süfyan adlı tüccar, Peygamberin yıllarca en büyük düşmanlarından biri oluyor, derken yıllar sonra Allah ona müslüman olmayı nasip ediyor. Peygamberimizle arasında yaş farkı bile olmayan, kardeş gibi büyüdüğü, muhtemelen hayatta en sevdiği insanlardan biri olan amcası Hz. Hamza öldürülüyor. Onu öldüren “Vahşi” isimli sahabede daha sonra müslüman oluyor. İkinci halife Ömer, öyle kolay kolay müslüman olmuyor. Kendisi eski müşriklerden ve tarihi kaynaklara göre müslümanları kırbaçlıyor, sonra sorguluyor, düşünüp taşınıyor ve müslüman oluyor. Kısacası müslümanlara karşı savaşan yüzlerce, hatta binlerce insan sonradan müslüman oluyor o toplumda. Müslümanların kafasına taş atan, onlara savaşta kılıç çeken, peygamberi öldürmeye niyetlenen nice insan, sonradan düşünüp müslüman olmaya karar veriyor. Ama şu Tebbet suresinin yazarı her kimse belli ki yine bir kumar oynuyor ve ne olursa olsun şu iki kişi asla müslüman olmayacak diyor: o kişiler Ebu Leheb ve onun karısıdır. Eğer bu iki kişiden birisi mekke sokaklarına çıkıpta "La ilahe illallah" deseydi ne olurdu biliyor musunuz? Öyle gerçekten benimseyerek demelerine bile gerek yok öyle göstermelik bile söyleseydiler şu anda Dünya'da islam diye bir din olmayacaktı. Gerçekten samimi bir şekilde düşünüp böyle bir kumar oynayıp oynamayacağınızı ve böyle bir riski alıp almayacağınızı sizlere sormak istiyorum? Belli ki yine şansı yaver gitmiş durumda. Aynı durum Fetih Suresi ve Nasr Suresi içinde geçerli. Kendimizi peygamberin yerine koyarak biz olsak böyle yapmazdık dediğimiz şeylerin onun tarafından dile getirilmesi, iddiasında ne kadar ciddi olduğunu ve onun eliyle Kur'an'ın yazılmadığını bizlere göstermektedir.


Dokuzuncu madde; Kur'an'ın Meydan Okuması


İslam'ın kökenini gerçekten samimi bir şekilde araştıranları şöyle bir kenarı bırakırsak islam'a kin ve nefret seviyesinde öfke duyanların islam'ı mağlup etmek için aslında bütün bu Kur'an değiştirildi veya haşa peygamber yalancıdır iddialarını öne sürmesine hiç gerek yoktur. Oldukça basit bir şey yapılarak bütün Kur'an ve onun beraberinde getirdiği her şeyi bu dünyadan söküp atmak mümkündür. Böyle bir yol varken savaşmaya, kan dökmeye ya da çeşitli iddialar ileri sürmeye gerek var mıdır? Eğer bu basit şey yapılamıyorsa bu onun Allah katından geldiğine delil değil midir? Şöyle ki;

Kur'an'ın içeriği yani edebi olarak değeri paha biçilemezdir. Bu yüzden ilk indiği zamanlarda ki şairleri büyülemiş onları karşısında çaresiz bırakmıştır. Ve bununla da kalmamış onlara meydan okumuştur. Demiştir ki; Onu Muhammed uydurdu diyenler onun uydurduğu sureye benzer bir sure yapsın hatta bütün insanları ve cinleri de yardıma çağırıp öyle denesinler. Dahası böyle bir şey yapamayacaklarından o kadar emindir ki asla böyle bir şey yapmaya güç yetiremeyecekler diye de ekler. Kur'an'a baktığımızda uzun sureler görüyoruz ama bunun yanında kısa surelerde mevcut. En kısa surenin denginde bir sure yazılması bütün bir islam dinini ve onun getirdiklerini kaldırmaya yetecek güçtedir. En kısa sure 3 ayetten oluşan Kevser Suresidir. Yani sadece 3 cümlelik edebi bir yazının yazılması bütün sistemi çökertecektir. Tarihte yazmayı deneyenler olmuştur ama hepside o surenin edebi seviyesine ulaşmaktan acizdir. Zaten öyle bir şey olsaydı Kur'an çoktan tarih sayfalarında yerini alırdı. Bugün bile bu meydan okuma hâla geçerlidir. Peygamberin Kur'an'ı menfaati için uydurduğunu söyleyenlerin hepsi bir araya gelse böyle bir şeyi yapabilir mi? Hodri meydan.

Sonuç YERİNE:

Bu yazı boyunca anlatılanlar Kur'an'ın değiştirilmediği ve indirildiği haliyle korunduğunu kanıtlayan bazı yan deliller olarak sunuldu. Sunulan bu deliller elbette ki Kur'an'ın değiştirilmediğini kesin olarak gösteren deliller olmamakla beraber bu istikamette önemli bilgiler sunmaktadır. Sunulan bu bilgiler, kısa yoldan akıl yürüterek Kur'an'ın korunduğuna dair bizleri hakikate ulaşma yönünde önemli bilgilere ulaştırdığı kanaatindeyim. Kur'an'ın korunduğuna dair nihai kararı vermek için ise dünya çapında akademik çalışmaların sayısının arttırılması gereklidir. Fakat bana göre, halihazırda yapılan çalışmalar üzerinden dönen zayıf teoriler ve spekülasyonlar haricinde Kur'an'ın değiştirilmediği kanıtlanmıştır. Sizlerinde alternatif açıklamalar üzerinde söylediklerimde ne kadar haksız olduğumu düşünmenizi isterim. Bu yazının sonuna gelirken linkteki videoyu da izlemenizi tavsiye ederim.