Günümüzde Kuran'ın değiştirildiğine dair pek çok spekülasyon
işitmekteyiz. Kimileri peygamber hayattayken Kur'an'ın kitaplaştırılmadığını ve
sonraki dönemlerde meydana gelen gerek siyasi gerek o toplumun şartlarından
dolayı oluşan karmaşa da değiştirildiğini iddia ederken bir başka kesimde,
peygamber zamanında inen vahiylerin yazıldığını, peygamberin vefatından sonra
da kitaplaştırma aşamasında eksikliğe mahal vermeyecek şekilde toplandığını
savunarak Kur'an'ın değişmediğini ifade etmektedir. Bende Kur'an'ı Kerim’in
korunduğunu ve değiştirilmediğini ifade eden kesimi haklı buluyorum. Ama
maalesef bu düşüncemi ve değiştirildiğine dair tartışmaların geçersiz olduğunu
kısaca gösterebilmem mümkün gözükmemekte, oldukça uzun ve kapsamlı bir açıklama
gerektirmektedir.
Kur'an'ı Kerimin Hicr Suresi’nde yüce Allah, Kitabı
indirdiğini ve koruyacağını vaddetmiştir. Bir inanan için bu ayet oldukça kabul
edilebilirdir. Çünkü her şeye hâkim olan yaratıcı için bunu yapmak hiçte zor
değildir. Ancak Kur'an'ı peygamberin hâşa kendi menfaati için uydurduğunu
söyleyenler için bu ayetin doğruluğu bir şey ifade etmemekte ve peygamberden
sonra meydana gelen siyasi karmaşalarda Kur'an'ın değiştirildiği pekala ihtimal
dahilinde olacaktır. Kur'an da bulunan bu ve benzeri ayetler üzerinde süre giden
bu tartışmalardan hareketle Kur'an'ın Allah kelamı olup olmadığına ve
değişmediğine karar veremeyiz. Çünkü bir şeyi kanıtlarken ortaya konulan
öncüllerden birinin açık veya kapalı olarak baştan doğru kabul edilmesi bizi
bir döngüselliğe sokacak ve asıl aradığımız şeye bizi ulaştıramayacaktır. Bu şu
demektir; Kur'an'ın Allah kelamı olup olmadığının ortaya konmasının odak nokta
olduğu bir tartışmada Kur'an'ın doğru olduğu baştan kabul edilemez. Çünkü
aranan şey zaten ilahi kelamın doğruluk değeri olduğu için kur'an'ın kendisi
argüman lehinde kullanılamaz. Eğer kullanılırsa tartışmanın şu hale dönmesi
kaçınılmaz olacaktır;
"Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu ve değiştirilmediğini
nerden biliyorsun?" sorusuna. Bu ayetten hareketle "Çünkü Kur'an da
öyle yazıyor" denecektir. "Peki Kur'an'ın içinde yazanların doğru
olduğu ne malum" denirse kaçınılmaz olarak "Çünkü onu Allah
indirmiştir" denilecektir. Mantıkta bu hataya "Circular
reasoning" yani döngüsel nedenleştirme denmektedir. Bu şekilde istediğimiz
sonuca varmak imkansızdır. Bundan dolayı Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu ve
değiştirilmediğini başka bir metodla göstermemiz gerekecektir. Bana göre şu
metodu izlemek daha sağlıklı sonuçlar verecektir;
I. “Bir yaratıcının varolması olmamasından daha
makul mü değil mi?” sorusunun öncelikle cevaplandırılması gereklidir. Çünkü bu
sorunun bir yaratıcının varlığı lehinde cevaplandırılmasının ardından diğer
soruların sorulmasının bir değeri olabilir. Cevap olumluysa diğer sorular
sorulabilir.
II. “Eğer bir yaratıcı varsa onun din göndermesi
göndermemesinden daha makul mü değil mi?” sorusunun cevaplandırılması
gereklidir. Çünkü onun bizlerle iletişim kurma ya da kurmama durumunun bizler
açısından bazı sonuçları olacaktır. Bu durumu bilmemiz ve ona göre davranmamız
gerekmektedir. Eğer bir dinin gerekli olduğu gösterilebilirse diğer soruya
geçilebilir.
III. Bu din eğer
islam dini ise onun kutsal kitabı olan Kur'an'ı Kerim'in Allah kelamı olup
olmayacağının gösterilmesi gereklidir. Çünkü kitabın Allah kelamı olduğu
gösterilebilirse içeriğinin hepsinin doğru kabul edilmesi zorunlu olacaktır.
Bunun sonucunda da kitabın değiştirilmediğinin ve Hz. Muhammed(s.a.v)'in
peygamberliğinin kabul edilmesi durumu kesinlik kazanacaktır.
Peki Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu nasıl gösteceğiz?
Kur'an'ın içeriğine baktığımızda az öncede söylediğim gibi sırf "bu Allah
katındandır" yazdığı için doğru olduğu kabul edilemez. Salt böyle yazdığı
için elbette inanılabilir ve doğru kabul edilebilir fakat bu inancın ne kadar rasyonel
olduğu tartışmaya açıktır. Bu yüzden Kur'an metninin incelenmesi ve onun bizden
Allah'ın varlığını anlamak için "ne istiyor" sorusunun cevabı yanında
kitabın gerçekten bir insanın yazabileceğinin oldukça üzerinde bir yetkinliğe
sahip olduğunun detaylıca gösterilmesi gereklidir. Tabi ki bu bahsedilen
konular oldukça uzun konular olup bu yazıda hepsinden bahsedilmeyecektir.
Benim bu yazıda ki asıl amacım, az önce zikredilen metodda
ki ilk iki maddenin olumlu olarak gösterilebildiğini varsayıp üçüncü maddeyi
yani Kur'an'ın neden Allah kelamı olduğunu çeşitli akıl yürütmelerle göstermeye
çalışacağım. Buna ek olarak Kur'an'ın bir kitap olarak toplanması sürecinde
muhtemel olabilecek durumların kritiğini yaparak kısmen tarihsel veriler
ışığında Kur'an'ın değiştirildiğini iddia eden itirazların geçersizliğini
göstermeye çalışacağım. Genel olarak 9 madde ve bu maddeler üzerinde yan
başlıklar açarak soru-cevap havasında bu mesele işlenecek ve sizlerinde
üzerinde düşünerek fikir beyan etmenizi isteyeceğim.
Birinci madde;
Meseleye Genel Bir Bakış
Yazıya başlarken öncelikle şu konuda hemen hemen herkesin
hem fikir olduğunu düşünüyorum; Kur'an'ı Kerim ya Allah kelamıdır ya da
dünyanın en büyük yalanıdır. Çünkü dünyayı daha önce hayatın her alanında bu
şekilde etkileyen başka bir kitap daha yoktur. Bu bağlamda o, asla sıradan
kabul edilemez. Yine aynı nedenden ötürü peygamberde ya tarihin en büyük
yalanını söylüyordur ya da hâkikati haykırıyordur. Bunun orta yolu yoktur.
Hiç bir peygamberin öne sürdüğü vahiy ve kitaplar, sırf
peygamber söyledi diye doğru değildir. O kitaptaki vahiyler doğru olduğu için,
delilleri görülebilir veya fark edilebilir olduğu için doğrudur. Aksi takdirde
zanna uyulmuş olunur, ayetler peygamberin zatından olmuş olur, sıralamada
peygamber birincil Allah ise ikincil yere koyulmuş olur. Birisi çıkıp "ben
de peygamberim" diye ortaya çıksa bu duruma kimse itiraz edemez. Bunun
önüne geçmek için ayetler vardır dolayısıyla nübüvveti onlar ispat eder.
Aynı şekilde Kur'an da insanlardan asla "bu kitap Allah
katındandır" yazdığı için inanmamızı beklemez. Nasıl ki çizgi romanlarda
Süperman'in gerçek olduğu yazsa da onun gerçek olmadığını biliyorsak Kur'anda
da sırf öyle yazdığı için gerçek olduğu kabul edilemez. Fakat çizgi romanlardan
farklı olarak Kur'an'a inanmak için rasyonel gerekçeler vardır. Mesela Kur'an
da evrenin doğru bir şekilde tasvir edilmesi onun doğruluğu lehinde delillere
sahiptir. Ayrıca Kur'an bu işaretlerden hareketle insanı evren hakkında
düşünmeye davet ederek yaratıcının varlığının eserlerinde olduğuna dikkat çeker
ve dolaylı yollardan insanların kâni olarak Allah'ın varlığına inanmasını
bekler. Mesela Rum suresinin 22. ayetinde Yüce Allah; "Göklerin ve yerin
yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun delillerindendir.
Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır." buyurarak bu konuya
dikkat çeker. Allah'ın varlığıyla ilgili delil isteyenlere Allah, bu tür
cevaplar veriyorken başka türlü delil istemek ve bu delilleri elde edemeyince
yokluğuna hükmetmek belli ki doğru bir davranış değildir. Mesela Allah'ın
varlığı hakkında onu apaçık görmek isteyenler ve ancak öyle ikna olurum
diyenler olabilir. Ancak böyle bir beklenti içinde olanlar için asla böyle bir
şeyin olmayacağını söylemem gerekli. Çünkü insanlar henüz yaratılanı bile tam
anlamıyla idrak edip göremezken yaratıcıyı görmeyi nasıl bekler? Örneğin biz
insanlar, çeşitli dalga boylarında ki ışıkları göremiyoruz diye ya da bazı
sesleri duyamıyoruz diye onların varlığını ret mi edelim. Resimde ressam aranır
mı hiç? Üstelik Allah'ı bu dünyada görüyor olsaydık bu dünyanın bir anlamı
kalır mıydı sizce? Öte yandan sezgisel olarak ta Allah'ın varlığına
ulaşılabilir. Mesela biz kendi kendimizi yaratmadığımızı ve varlığımızın bir
sebebinin olduğunu bu sebebin ise geriye giderek bir noktada son bulması
gerektiğini düşündüğümüzden dolayı nihai sebep olarak yaratıcının varlığını
güçlü bir şekilde sezebiliyoruz.
Netice itibariyle Kur'an'ın ayetlerinden türetilen ve onun
Allah'tan gelmiş olacağını gösteren felsefi deliller ve bilimsel iddaaların
doğrulanması onun Allah'tan geldiğini ve içinde yazan her şeyin doğru olduğunu
dolayısıyla korunduğunu bizlere kanıtlayacaktır.
İkinci madde;
Kur'an'ın İndiği Ortamın Durumu
Kur'an İslam dininin esas kaynağı ve dayanağı olması
itibariyle bütün müslüman topluluklarının ortak ve değişmez kabul edilen
kanunudur. İslam dininde Kur'an temeldir ve kendi ifadesiyle değişmez kabul
edilmektedir. 600'lü yıllarda ortaya çıkan bu kitabın günümüze intikal eden
şekli ile hakiki şekli arasında fark var mıdır? Kur'an kendi ifadesiyle
değiştirilemez midir? Yoksa mevcut iktidar zoruyla Kur'an menfaatler
istikametinde değişikliğe uğramış mıdır? Bunu enine boyuna irdelemek ve
incelemek bilhassa müslümanlar için hayati ehemmiyet arz eden bir meseledir.
Hadi gelin beraber düşünelim;
a-) Her şeyden evvel Kur'an’ın, ilk indiği topraklar
üzerinde yaşayan mekke halkı açısından büyük yankıları olmuştur. Mekke ileri
gelenleri kendilerinin hakim olduğu coğrafyada yeni ve menfaatlerini elinden
alan bu cerayanın önüne geçmek için her yolu denemişlerdir. Bunlardan biri
Kur'an'ın tutarsızlığı kanalından kendi fikirlerini savunmaya çalışmak
olmuştur. Oysa ki Kur'an henüz tamamlanmamıştı ve vahiyler gelmeye devam
ediyordu yani parçaları eksikti. Bu yüzden peygamber döneminde Kur'an'a
tutarsız demek hatalı bir yaklaşım olacağı gibi onun döneminde değiştirildiğini
söylemekte mümkün gözükmemektedir. Çünkü onu inkar ve yalanlama üzerinden
redettiklerini görüyoruz değiştirme yönünde bir çabaları olduğuna dair hiç bir
işaret yoktur.
b-) Peygamberden sonra Kur'an'ın iktidar güçleri tarafından
değiştirilmesinin gündeme gelmesini ve değiştirilmesine gayret edilmesini
pekala bekleyebiliriz. Ama buna teşebbüs etmek beraberinde şu fikride
getirmektedir; Bir kitabın değiştirilmiş olduğunu iddia etmek veya değiştirmek,
o kitabın değiştirilmemiş haline göre farklı olduğunu ve bu farklılığın bir
anlam ifade ettiğini söylemekle eşdeğerdir. Yani Kur'an'ın değiştirilmiş
olduğunun iddia edilmesi veya Kur'an'ı değiştirmeye gayret edilmesi mevcut
Kur'an'ın içerisindeki malumattan rahatsız olmayı gerektirmektedir. Bunun pek
çok sebebi olabilir mesela Kur'an'ın o toplumda varolmasının halkın üzerinde
yaptırıcı bir kanun hükmünde olması itibariyle menfaat temin etmek maksadıyla
zamanın otoritesi böyle bir teşebbüste bulunabilir ya da diğer rakip din
mensuplarının kendi dinlerine rağbeti arttırmak veya kendi dini otoritelerini
sağlamak amacıyla İslam'ı yok etmek için böyle bir girişime yeltenmiş
olabilirler. Bu iki ihtimal düşünülmekle beraber eğer böyle bir şey yapılmışsa
o zaman şu an elimizde ki Kur'an'ın içinde bu iki "değiştirici grup"
lehine herhangi bir hüküm, kazanç, fayda sağlayıcı ayet olması beklenirdi. Ama
elimizde böyle bir ayet bulunmamaktadır. Bu ise onun korunduğuna başka bir
delildir.
c-) Bana göre Kur'an'ın değiştirildiği iddiaları üzerinde
durulması kadar Kur'an'ın değiştirildiği iddialarına gerek duyulmaması da
ayrıca üzerinde düşünülmeye değer bir noktadır. Şunu demek istiyorum; Kur'an'ı
herhangi bir filozof veya bir devrimci ekibin kaleme aldığı bir anayasa kitabı
olarak düşündüğümüzde bunun değiştirilip değiştirilmemesi üzerinde durulması
insanların ilgisini çekmeyen bir mesele olacaktır. 600 sayfa olan ve sadece bir
satırında kendini değiştirilmez ilan eden bir kitap neden bu kadar değiştirilip
değiştirilmeme meselesi üzerinde durulacak bir kitap olsun ki? Öte yandan
mevcut iktidarın kitabı değiştirmek için neden bu kadar istekli olduğu sorusu
da havada kalmaktadır. Çünkü kitabın değiştirilmesi için şiddetli ve acil bir
sebep ortalıkta gözükmemekte dolayısıyla değiştirilmiş olma ihtimali daha da
azalmaktadır.
d-) Günümüzde bir insan çıkıpta kendi dinini kursa ve vahiy
aldığını iddia etse herhalde kolay kolay ciddiye alınmaz. Ciddiye alınmadığı
gibi birde onun şarlatan olduğunu ve bu işten menfaati olduğu düşünüldüğü için
aleyhinde söz söylenir. Ama hiçbir insan tutupta onun vahiy derlemesi yaptığı
kitabı değiştirmeye kalkmaz. Zira bu hareket onun ve fikirlerinin ciddiye
alındığını göstermekle beraber kendilerinin tarif ettiği "kötü adam"
veya "şeytan" sınıfına onu sokarak varlığını fiilen kabul etmiş
olurlar. Herhalde peygamber zamanında da bunu kolay kolay yapmaya kimse cüret
etmezdi.
Üçüncü Madde; Eski
Kur'an Nüshaları Üzerinden Yapılan Tartışmalar
a-) Kur'an'ın değiştirildiğini iddia eden görüşe karşın
elimizdeki en eski Kur'an nüshalarının incelenmesi durumun öyle olmadığını
göstermektedir. Dünyada bilinen en eski nüshaların yaklaşık olarak hicretten
200 yıl sonra yazıldığı tahmin edilmekte ve bu nüshalar günümüze kadar
gelmektedir. Ayrıca bu nüshalardan daha da eski nüshalardan kalan Mushaf
parçaları da bulunmaktadır. Bu parçalar üzerinde harf seviyesinde yapılan
çeşitli incelemeler sonucu günümüzdeki Kur'an ile arasında manayı değiştirmeyen
bir iki imla hatası dışında tamamen aynı olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra
bilinen en eski mushaflarda günümüzde ki Kur'an la tamamen aynıdır. Mesela 2015
yılında İngiltere'de Birmingham Üniversitesi’nde ortaya çıkan mushaf parçası
üzerinde yapılan inceleme sonucunda onun 568 ile 645 yılları arasında ki
dönemden kalmış olabileceği ortaya çıktı. Yani keçi ya da koyun derisi üzerinde
yazılan bu Kur'an parçası peygamber hayattayken bile yazılmış olabilir.
Kur'an'ın eski nüshalarının birbiriyle aynı olmasının yanı sıra çok sayıda ve
elimizde ki en eski nüshalardan da daha eski olan mushaf parçalarının da
günümüzde ki Kur'an la aynı olması onun korunmuş olma ihtimalini daha da
artırmaktadır. Geride bıraktığımız yıllarda eski diyanet işleri başkanı olan
Dr. Tayyar Altıkulaç Yemen'de bulunan eski mushaflar ve dünyanın çeşitli
yerlerinde bulunan nüshalar üzerinde yaptığı ve yaklaşık 10 yıl süren
çalışmaları sonucunda günümüzde okuduğumuz Kur'an ile eski Kur'anlar arasında
bir fark olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumu onun ağzından dinleyebilirsiniz.
b-) Bugünlere kadar ulaşan din kaynakları üzerinde biraz
Arapça bilen bir insan bile araştırma yapsa "Kur'an cümleleri" ile
"hâdis cümleleri" arasındaki farkı, usul değişikliğini görecektir.
Kur'an'ın kendine has üslubuna binaen hadislerden farklı olarak şimdiye dek
üzerinde herhangi bir şekilde bir ihtilaf çıkmadan tam bir mutabakatla
aktarılması onun aynen korunmuş olma ihtimalini arttırmaktadır. Zira bir yalan
veya yanlış üzerinde ittifak olmaz, gerçek ve doğru üzerinde ittifak olur. Bunu
bir örnekle açıklayayım; 100 kişiye "iki kere iki nedir?" diye
sorarsak, onların ya hepsi veya büyük bir kısmı "dört" cevabını
verir. Ancak "iki kere iki ne değildir? diye sorulursa oldukça farklı cevaplar
verilecektir. Zira bunun tek doğru cevabı yoktur. Bu sebepten ittifak edilmez.
Gerçekte ittifak edilebiliyorken, yalan veya rivayet çeşitlidir. Tevatür
yoluyla gelen bilgilerin sağlamlık sebebi ittifak edilmiş olmasıdır. Tarihçiler
de bu mantığı kullanarak gerçeği keşfederler. Polisler de aynı mantıkla
suçluları ayrı ayrı sorgularlar. Bu metod gerçeğe ulaşmada kullanılan güçlü bir
yöntemdir. Bu bağlamda Kur'an üzerinde oldukça uzun yıllar boyunca ittifak
edilmesi onun korunmuş olmasına başka bir delildir.
c-) Günümüzde müslümanlar oldukça farklı cemaat, tarikat,
grup ve mezhebe parçalanmış vaziyette. Bu farklı gruplaşmalar arasında dağlar
kadar fark olabiliyor. Bir grup diğer grubu rahatlıkla sapkın olarak
nitelendirebiliyor. Ancak tüm bu ayrışmaya rağmen yeryüzünde sadece bir tane
Kur'an versiyonu vardır. Her grubun işine gelmeyen bir takım ayetler olmasına
rağmen sadece bir versiyon ve kelimesi kelimesine aynı olan tek Kur'an vardır.
Öte yandan çok sayıda incil versiyonu ve bunlar arasında da içerik farkları
vardır. Şimdi bir anlığına zamanı geriye saralım ve bir iddiaya girelim.
Diyelim ki 1000 sene sonra hangi din mensubu grubun kutsal kitabını en çok
tahrif edeceğine dair bir tahmin yapılsın. Dürüst olan herkesin parasını çok
emin bir şekilde İslam'a yatıracağına eminim. Peki İslam'ın kutsal kitabının
tahrif edileceğine dair iddiada bulunan kesim, neden bugün bu iddiayı
kaybettiklerine şaşırmıyorlar? Öte yandan İslam hakkında ilk 200 yıl en ufak
bir bilgimizin bile olmadığını hatta Kur'an'ın ilk yıllarda değiştirildiğini
bile varsaydığımızda bin küsür yıl boyunca Kur'an'ın günümüze kadar aynı
kalarak gelmesi beklendik ve şaşırılmaması gereken bir durum mudur? Mantığı ve
kanıtı bir yana bıraksak bile neredeyse sezgisel olarak bile Kur'an'ın değiştirilmediği
bence ortaya çıkacaktır.
Dördüncü Madde; Dil
ve Coğrafya Farkı Üzerinden Tartışmalar
Kur'an'ın değiştirilmiş olduğu iddialarında dil ve coğrafya
farkının da etkisi yadsınamaz. Çünkü Kur'an dünyanın dört bir tarafına yayılmış
her gittiği yerde de yaptırıcı etkisi olduğu için oldukça etkili olmuştur.
Kur'an'ın otoritesini istemeyen büyük kalabalıklar içerisinde Kur'an'ın indiği
coğrafyadaki Araplar olduğu gibi, İslam'ın yayıldığı farklı kültürlerde yaşayan
gayrimüslimler de olmuştur. Bu insanların ortak noktası kendilerine bir tehdit
unsuru olarak görünen Kur'an'ın veya İslam'ın sırtını yere getirmek arzusu ve
gayretidir. İslam'ın dünya çapında bir sahaya yayılmış olması bu farklı kültür
ve dile mensup olan insanların farklı yaklaşımlarını gözlemleme imkanını
vermektedir. Bilhassa, Kur'an üzerinde süregelen tartışmaların büyük bir bölümü
Kur'an'ın orjinalinden değil, mevcut tercümesinden yapılmıştır. Bunun da
doğurduğu sakıncalar Arapça ve diğer diller arasındaki usul, üslup ve gramer
farklılıklarından ileri gelir. Tercüme edilirken zaman zaman göz ardı edilmiş
olan bu farklar soru işaretlerine sebep olmaktadır. Mesela Türkiye'de ki
tercümelerde "biz" diye geçen birinci çoğul ifadenin kullanımı
çeşitli itirazlara sebep olmakta ve belli kesimler tarafından çelişki kabul
edilmekte ve Kur'an'ın Allah kelamı olmadığı lehinde kullanılmaktadır. Oysa ki
arapçaya göre bu durum bir çelişki yaratmamaktadır. Neticede bu gibi ithamların
kaynağı arap olmayan coğrafyalardan gelmekte bu durum ise hiç yoktan yere Kur'an
aleyhinde bir önyargıya sebep olmakta hatta bazıları için Allah kelamı olmadığı
için yeterli neden kabul edilmektedir.
Beşinci Madde;
Kur'an'ın Diğer Kitaplarla Karşılaştırılması
a-) İslam dinine göre, tüm ilahi dinler ve peygamberler aynı
hakikati haykırmıştır. İnsanlara lazım olan şey esasen hakikattir. Bu sebepten
kitaplar değiştirildikçe veya hakikatlerin üzeri yalanla örtüldükçe gönderilen
yeni peygamber bunu düzeltmekle görevlendirilmiştir. Ancak son peygambere sıra
geldiğinde ise hakikatin kaybolmaması ve peygamberlik görevinin sürdürülmesi
için kitabın orijinali korunmuştur. Kur'an'ın korunmasının sebebi son kitap ve
son düzeltme olması ile ilişkilendirilebilir. Bu savunmayı analojik olarak şu
misalle izah etmek mümkündür; Küçük bir çocuk 5 yaşında ayağına göre bir
ayakkabı seçer ve giyer. Bu eskide yaşamış insanların dini gibidir. Çocuğun
ayağı büyüdükçe 15 yaşına gelince ayakkabı da yenilenmek ihtiyacı duyar. Bu da
bozulan dinin yerine yenisinin getirilmesi ile benzerdir. Ancak çocuk artık 25
yaşından sonra ayağı büyümez bir yapıya geleceği için artık ona aynı büyüklükte
bir ayakkabı yetecektir. Bu da son din olan İslam'a benzemektedir. Diğer
dinlerle beraber İslam da aslında ferdin hayatında korunmaz, sadece müracaate
açıktır. Bu durum "hür irade"nin bir gereğidir. Bu sebeple diğer
dinler bozulabilmiş, Kur'an da okunmamak şeklinde insanın hayatından yok
edilebilmiştir. Bu sebeple Kur'an'dan önceki hak kitaplar tahrif edilmişken
Kur'an neden değiştirelemesin sözü manasız olacaktır.
b-) Kur'an ile diğer kitaplar arasında mahiyet olarak birkaç
fark bulunmaktadır. Bunlardan birisi Kur'an'ın ahenksel edebi şekli ve
kalitesidir. Belagat ve fesahat denilen ve kulağa hitap eden telaffuz şekli
Kur'an'ın diğer kitaplardan daha farklı olarak ezberlenmesini kolay kılmıştır.
Her ayeti ve detayını ezberleyerek hafızasına alan bir nesil ile sonraki kuşağa
aktarıla gelen bir usule sahip olması İslam'ın diğer dinler arasında bir
alamet-i farikasıdır. Hafızların yetişmesiyle nesilden nesile okumayla aktarıla
gelen bu kitabın değiştirilme olasılığı bu şekilde azaltılmıştır. Bunun dışında
lehçe ve ağız farklılıklarını izale etmek maksadıyla yazıya da geçirilmiştir.
Bunun en büyük müessiri savaşlarda hafızların ölmesidir. Okunmasını kolay
kılmak için "hareke" denilen sesli harf işaretçikleri de sahabe
zamanında eklenerek dış etkenlerin etkisi en aza indirilmiştir.
c-) Kur'an'ın diğer semavi kitaplardan bir diğer farkı ise
dünyadaki nüshalarının tamamının birbiriyle aynı olmasıdır. Kur'an'ın değiştiği
iddiası şimdiye dek pek ileri sürülmemiştir. Bu sebepten Kur'an'a alternatif
olarak oluşturulmuş bir metin fazlaca yoktur. Çin'den Amerika'ya, Türkiye'den
İngiltere'ye kadar dünyanın her bölgesindeki müslümanların Kur'an'ı orjinali
ile aynıdır. İncil'in ise çok fazla çeşidi vardır. Bunların böyle olmasının
sebepleri çoktur. Tercüme edilmesi, orjinalinin korunmaması, dinin kilise
tekelinde olması gibi pek çok faktör buna zemin hazırlamıştır.
Altıncı Madde;
Kur'an'ın Kozmolojik ve Ontolojik İddialarının Değiştirilme Olasılığıyla
İlişkisi
Kur'an da bazı ifadeler var ki indiği zamanlarda ki genel
kabullere bile ters düşmektedir. Eğer ki o ümmi peygamber gerçekten kendi
menfaati için Kur'an'ı yazmışsa bu tip ifadelerin Kur'an da olmamasını bekleriz
ki böylece hakim sınıftan kendisine karşı gelen tepkilerin sayısını
azaltabilsin.
a-) Kur'an evrenin bir başı ve sonu olduğunu söylemektedir.
Ancak yıllar boyunca hemen hemen bütün coğrafyalarda olduğu gibi mekke'de de
evrene dair bir sonsuzluk düşüncesi hakimdi. Yani ezelden beri var olan ve
ezele gidecek bir evren tasavvur ediliyordu. Kur'an'ın ortaya koyduğu bu tavır
mevcut kabullere karşı koyuyor ve onun alay konusu olmasına sebep oluyordu. Bu
tip örneklerin sayısı çoğaltılabilir. Bunların olması Kur’an’ın ne kadar
iddialı olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir.
b-) Bazı ayetler var ki peygamber haşa onları yazarak ne
gibi menfaatler kazanmış olabilir sorusu da havada kalmaktadır. Mesela
peygamber hiç deniz kenarında yaşamamasına rağmen acı ve tatlı suların
birbirine karışmadığını söyleyerek ne gibi kazanç sağlamış olabilir. Hatta bu
ayetin var olması o zamanın arap toplumu deniz kenarında yaşamadığı için ayetin
değerini bile hak ettiği gibi anlamakta onları zorlayacaktır. Dahası peygambere
itirazlarda gelebilir. Mesela biri çıkıp ta işte bu acı su işte buda tatlı su,
işte bak birbirine karıştırıyorum sen karışmaz demiştin de diyebilirdi. Başka
bir ayette ise sadece peygambere özel gece namazları farz kılınmıştır. Bunu
yapmakla ne gibi bir menfaati olabilir ki?
Bu iki madde değerlendirildiğinde iddia edildiği gibi
peygamber tarafından etrafa adam toplama, menfaat sağlama, çıkar ve maddi
teminat için halkı bir dikkat çekici meseleyle uyutup güç ve iktidar kazanma
olarak yorumlanması için bir dayanak oluşturmamaktadır. Çünkü eğer böyle bir
niyet varsa halkın çoğunluğunun mutabık olacağı bir fikirle meydana çıkmak daha
etkili olacak ve bunun tersini yapmak ise insanları aldatmak ve popüler olmak
isteyen birisinin aleyhine olacaktır. Aynı zamanda Kur'an'ı değiştirmek isteyen
mevcut otoritelerin varlığı kabul edilse ve buna teşebbüs edilse dahi bu
değiştirme işinden ilk nasibini alacak ayetler bu tarz genel kozmolojik ve
ontolojik kabullere ters düşen ayetler olacaktır. Ama bu ayetler hala olduğu
yerlerinde mevcuttur. Bunların hepsinin ötesinde mevcut ayetlerin modern bilim
çevrelerince onaylanması ayetlerin Allah katından geldiğini göstermektedir.
Şayet modern buluşlar gerçekleşmeseydi ayetler hala alay konusu olma kaderinden
kurtulamayacaktı.
Yedinci Madde;
Kur'an'ın Uydurulduğu-Değiştirildiği İddiasının Kur'an'ın Yapısı Ve İslam
Dualizmiyle İlişkisi
Kur'an'ı Kerim Zariyat Suresi 49. ayette "Her şeyin
çift olarak yaratıldığı"nı yani maddi dünyanın bir dualistik yapıda
olduğunu söylemektedir. Yüce Allah'ta kitabında zıt kavramları sık sık
kullanmaktadır. İnsan-cin, varlık-yokluk, cennet-cehennem, iyi-kötü gibi
çeşitli misaller vermektedir. Maddi dünya insanın anlayabileceği şekilde
yaratılmış bu durum ise insanın beyin yapısından dolayı bir mefhumu ancak zıttı
ile anlayabilmesinden ileri gelmektedir. Bu zıt ve çift olan kainat modeli,
mikro alemdeki parçacıkların son dönemde keşfedilen anti-parçacıklarıyla da
uyumludur. Yani bir kavramın zıttı ile var olması onun kıymetini artırmakta ve
idrakini kolaylaştırmaktadır.
a-) Kur'an açısından bu dualistik inceleme yapıldığında ise
ortaya ilginç şeyler çıkmaktadır. Kur'an da bu tip zıt ifadelerin bulunmasının
yanında bu ifadelerin adet miktarının da aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. Mesela
Kur'an'da insan ve cin, cennet ve cehennem, dünya ve ahiret, melek ve şeytan
gibi birbiriyle ilişkilendirebileceğimiz çeşitli kelime grupların adet sayısı
bu dualistik anlayışa uygun şekilde eşit çıkmaktadır. Bu olağanüstü durum
bilgisayarlarla kelime saymanın kolaylaştığı çok yakın zamanlara kadar fark edilememiştir.
Bu durumla ilgili pek çok kitap yazılmış, üzerinde çeşitli yorumlar
yapılmıştır. Hatta bu durum üzerinde zorlamaya varacak şekilde bir
gayretkeşlikle benzer uyumlar keşfetmek arzusuyla çok sayıda mantıkla çelişen
şeyler de bulunmuştur. Ancak bu tip saçma iddiaların olması mevcut uyumun
kıymetini asla azaltmamaktadır. Şimdi bu durumu dikkate alarak üzerinde
düşünelim;
Bu dinin bir insanın menfaati için bir ekipçe uzun bir
zamana yayılarak uydurulmuş olduğunu düşündüğümüzde hızlı yayılmak ve yoğun
ilgi celbetmek heves ve arzusu olan bir amaç güttüğünü düşünürsek, bu tür
şifreli ya da uyumlu bir sistem yapmış olsalar bile bu sistemi öne
çıkartmalarını beklerdik. Aslında mantıklı bir insan eğer kitabına bu denli
önem göstererek oluşturduğu felsefeyi, sembolik olarak matematiksel kelime
uyumlarını dikkate alıp bu zeminde kitabına nakşedebilecek kabiliyette ise,
bunu göstererek daha da övülmesini sağlamalıydı. Bunu yapmasa bile
keşfedilmesini hızlandıracak ve çabuklaştıracak bir ipucu vermeliydi. Hatta
bunu kendisi ilerde keşfedilir de kendisi bundan fayda göremez diye aslında
kendisinin ifşa etmesi beklenirdi. Ama peygamber böyle bir şey hakkında en ufak
bir imada dahi bulunmamıştır.
b-) Bütün bu olağanüstü durumun farkedilmesi bugünlere
kalmıştır ve unutulmamalıdır ki bu kitap 23 yılda parça parça ve çeşitli
zamanlarda inerek sözlü olarak yayılmıştır. Sözgelimi tebliğin ilk 2 yılında
söylenilen bir ayetle 19. yılında söylenilen ayetlerin uyumunu da yakalamak
gerekli. Az önce zikredilen uyumun ifşası öyle ya da böyle bugünlere kalmışsa
bile acaba böyle bir uyumu 600 sayfalık zaten hal-i hazırda kafiye ve edebi
kifayet babında son derece iddialı bir kitaba nakşedebilecek bir edebiyat ekibi
var mıdır? Ben şahsen böyle bir kitap bilmiyorum.
Bütün bunların olması her ihtimalde bu kitabın bir mantıkla
inşasını göstermektedir. En azından bunun bir insan eliyle yazılmış bir kitap
olduğunun düşünülmesi halinde bile bir bütüncül uyum varlığında rastgele
değiştirilemeyeceği neticesine ulaşıyoruz. Yani değiştiren birisi varsa bile
bunu mutlaka bu sistemi bozmadan yapmış olması lazım gelmektedir. Bu ise çok
ütopik ve skeptik bir yaklaşımdır. Yani herhangi bir şekilde bu uyumu sağlayan
kelimelerin değişmesi halinde bu uyum bozulacaktı. Bu yüzden akla en yakın tespit
bu kitabın büyük bir kabiliyetle yazıldığı gerçeğiyle beraber, rastgele
değiştirilmediği kanaatidir. Bana göre ise kitabın Allah katından geldiğinin
bir delilidir.
Sekizinci madde;
Empati Yoluyla Peygamberi Anlamak
Şimdi peygamber zamanını ve peygamberin içinde bulunduğu
konuma kendimizi koyup peygamberi anlamaya çalışalım; Mekke civarındaki
müşrikler putlara el sürüyor ve bir sürü küçük ilahçıkları var. Garip garip
adetleri ve insanlık adına utanç verici davranışları var. Sizde bu
davranışlardan rahatsızlık duyan oldukça vicdanlı, zeki ve birazda sözü geçen
birisiniz. Toplumu değiştirmek için bir devrim yapmak istiyorsunuz. Ancak
arkanızda sizi destekleyecek öyle pek kimse de yok sadece sıradan bir
tüccarsınız. O halde geriye büyük oynamak kalıyor. Devrin şartları gereği
peygamber olduğunuzu iddia edeceksiniz ki herkesin size inanması daha kolay
olsun. Bu yola girdiniz diyelim peygamberliğinizi ilan ettiniz, Peki size hata
yapma şansınızın sıfıra yakın olduğu bu yolda "ne yapmazsınız" diye
sorsam ne cevap verirsiniz? Sizleri bilmem ama benim cevabım asla "kumar
oynamam" demek olurdu. Ya da "en azından yaşadığım süre boyunca kumar
oynamam" derdim.
Mesela 100 yıl sonrası için kumar oynanabilir hatta ölümden
sonra hayat için istediğimiz gibi atıp tutabiliriz. Ne de olsa gidipte gelen
yok. Ama peygamber olduğumuzu iddia etsek biz daha hayattayken olacak bir durum
için bir şey iddia etmeyiz. Çünkü ağzımızdan çıkan ve Kur'an'a ait olduğunu
söylediğimiz her sözün geri dönüşü yok. Bi sefer ağızdan çıktığı zaman kulaktan
kulağa ezberlene ezberlene yayılıp gidiyor ve bu yanlış oldu geri verin deme
şansınız hiç yok. Şimdi Rum Suresi’ne bir göz atalım;
Rum suresinin ikinci ayetinde olmuş bitmiş bir olayın haberi
veriliyor. Roma imparatorluğu 616 yılında Persler ile olan savaşında
gerçektende ağır bir şekilde yeniliyor. Devam eden ayetlerde ise birkaç yıl
içinde bu sefer Romalıların Persleri yeneceği ifade ediliyor. Yani iddia sahibi
hala hayattayken bir kumar oynayıp merak etmeyin bu sefer romalılar galip
gelecektir diyor. Şimdi ortamı bir daha düşünelim. Halihazırda arap kabileri
ile savaş halindesiniz ve bir sürü sorunla uğraşıyorsunuz, peygamberlik
iddiasında bulunarak ve yapacak başka işiniz yokmuş gibi kumar oynayarak
diyorsunuz ki "Romalılar Persleri yenecek merak etmeyin" hem de bunu
öyle bir özgüvenle söylüyorsunuz ki 6. ayette iyice vurguluyorsunuz. Ve aynen
dediğiniz gibide oluyor. Bir kaç yıl sonra Roma savaşı kazanıyor ve putperest
Persler topraklardan çekilip yerine tek bir Allah'a inanan ehli kitap bir imparatorluk
gelerek çevreniz daha da rahatlıyor. Günümüzde siyasetçiler
"Başaramadık" derler, "Hata yaptık" derler, "En
azından şunları başardık" deyip ağız burun bükerek laflarını kıvırırlar.
Ama siz peygamber olduğunuzu iddia ediyorsanız hata yapma lüksünüz yok ayrıca
oldukça zor bir durumdayken böyle bir ayet söylemeye de ihtiyacınız yokken
söylüyorsunuz. Kumarınız tutmasa Allah sizi sınamak için böyle dedi diye ayet
uydurup kıvırma şansınızda yok. Çünkü sizin sahip olduğunuz kitle sırf size
inandığı için bin bir türlü hakaret yiyor, taşlanıyor, işkence görüyor,
yurdundan kovuluyor ve bu kadar acıya göğüs germişken sizin fiyasko çıktığınızı
gördüklerinde size ne yapacaklarını tahmin edebiliyor musunuz? Mantıklı bir iş
yapacak herkesin en azından yakın tarihle ilgili bahis oynamayacağını
düşünüyorum. Hele hele aralarında yaşadığınız onlarca kabilelerle uğraşırken,
binlerce kilometre ötedeki Roma-Pers savaşı hakkında atıp tutmak gibi saçma bir
işle uğraşmazdınız herhalde. En fazla müslümanlara sabredin tarzı şeyler
söylenirdi. Ama görülüyor ki bu kumar tutmuş.
Aynı durum Tebbet suresi içinde geçerli;
Tebbet suresinde de büyük bir kumar oynanıyor. Ancak bu
durum çoğu zaman gözlerden kaçıyor. Ebu Süfyan adlı tüccar, Peygamberin
yıllarca en büyük düşmanlarından biri oluyor, derken yıllar sonra Allah ona
müslüman olmayı nasip ediyor. Peygamberimizle arasında yaş farkı bile olmayan,
kardeş gibi büyüdüğü, muhtemelen hayatta en sevdiği insanlardan biri olan
amcası Hz. Hamza öldürülüyor. Onu öldüren “Vahşi” isimli sahabede daha sonra
müslüman oluyor. İkinci halife Ömer, öyle kolay kolay müslüman olmuyor. Kendisi
eski müşriklerden ve tarihi kaynaklara göre müslümanları kırbaçlıyor, sonra
sorguluyor, düşünüp taşınıyor ve müslüman oluyor. Kısacası müslümanlara karşı
savaşan yüzlerce, hatta binlerce insan sonradan müslüman oluyor o toplumda.
Müslümanların kafasına taş atan, onlara savaşta kılıç çeken, peygamberi
öldürmeye niyetlenen nice insan, sonradan düşünüp müslüman olmaya karar
veriyor. Ama şu Tebbet suresinin yazarı her kimse belli ki yine bir kumar
oynuyor ve ne olursa olsun şu iki kişi asla müslüman olmayacak diyor: o kişiler
Ebu Leheb ve onun karısıdır. Eğer bu iki kişiden birisi mekke sokaklarına
çıkıpta "La ilahe illallah" deseydi ne olurdu biliyor musunuz? Öyle
gerçekten benimseyerek demelerine bile gerek yok öyle göstermelik bile
söyleseydiler şu anda Dünya'da islam diye bir din olmayacaktı. Gerçekten samimi
bir şekilde düşünüp böyle bir kumar oynayıp oynamayacağınızı ve böyle bir riski
alıp almayacağınızı sizlere sormak istiyorum? Belli ki yine şansı yaver gitmiş
durumda. Aynı durum Fetih Suresi ve Nasr Suresi içinde geçerli. Kendimizi
peygamberin yerine koyarak biz olsak böyle yapmazdık dediğimiz şeylerin onun
tarafından dile getirilmesi, iddiasında ne kadar ciddi olduğunu ve onun eliyle
Kur'an'ın yazılmadığını bizlere göstermektedir.
Dokuzuncu madde;
Kur'an'ın Meydan Okuması
İslam'ın kökenini gerçekten samimi bir şekilde araştıranları
şöyle bir kenarı bırakırsak islam'a kin ve nefret seviyesinde öfke duyanların
islam'ı mağlup etmek için aslında bütün bu Kur'an değiştirildi veya haşa
peygamber yalancıdır iddialarını öne sürmesine hiç gerek yoktur. Oldukça basit
bir şey yapılarak bütün Kur'an ve onun beraberinde getirdiği her şeyi bu
dünyadan söküp atmak mümkündür. Böyle bir yol varken savaşmaya, kan dökmeye ya
da çeşitli iddialar ileri sürmeye gerek var mıdır? Eğer bu basit şey
yapılamıyorsa bu onun Allah katından geldiğine delil değil midir? Şöyle ki;
Kur'an'ın içeriği yani edebi olarak değeri paha biçilemezdir.
Bu yüzden ilk indiği zamanlarda ki şairleri büyülemiş onları karşısında çaresiz
bırakmıştır. Ve bununla da kalmamış onlara meydan okumuştur. Demiştir ki; Onu
Muhammed uydurdu diyenler onun uydurduğu sureye benzer bir sure yapsın hatta
bütün insanları ve cinleri de yardıma çağırıp öyle denesinler. Dahası böyle bir
şey yapamayacaklarından o kadar emindir ki asla böyle bir şey yapmaya güç
yetiremeyecekler diye de ekler. Kur'an'a baktığımızda uzun sureler görüyoruz
ama bunun yanında kısa surelerde mevcut. En kısa surenin denginde bir sure
yazılması bütün bir islam dinini ve onun getirdiklerini kaldırmaya yetecek
güçtedir. En kısa sure 3 ayetten oluşan Kevser Suresidir. Yani sadece 3
cümlelik edebi bir yazının yazılması bütün sistemi çökertecektir. Tarihte yazmayı
deneyenler olmuştur ama hepside o surenin edebi seviyesine ulaşmaktan acizdir.
Zaten öyle bir şey olsaydı Kur'an çoktan tarih sayfalarında yerini alırdı.
Bugün bile bu meydan okuma hâla geçerlidir. Peygamberin Kur'an'ı menfaati için
uydurduğunu söyleyenlerin hepsi bir araya gelse böyle bir şeyi yapabilir mi?
Hodri meydan.
Sonuç YERİNE:
Bu yazı boyunca anlatılanlar Kur'an'ın değiştirilmediği ve
indirildiği haliyle korunduğunu kanıtlayan bazı yan deliller olarak sunuldu.
Sunulan bu deliller elbette ki Kur'an'ın değiştirilmediğini kesin olarak
gösteren deliller olmamakla beraber bu istikamette önemli bilgiler sunmaktadır.
Sunulan bu bilgiler, kısa yoldan akıl yürüterek Kur'an'ın korunduğuna dair
bizleri hakikate ulaşma yönünde önemli bilgilere ulaştırdığı kanaatindeyim.
Kur'an'ın korunduğuna dair nihai kararı vermek için ise dünya çapında akademik
çalışmaların sayısının arttırılması gereklidir. Fakat bana göre, halihazırda
yapılan çalışmalar üzerinden dönen zayıf teoriler ve spekülasyonlar haricinde
Kur'an'ın değiştirilmediği kanıtlanmıştır. Sizlerinde alternatif açıklamalar
üzerinde söylediklerimde ne kadar haksız olduğumu düşünmenizi isterim. Bu
yazının sonuna gelirken linkteki videoyu da izlemenizi tavsiye ederim.