Artık çevremizde sık sık peygamberimizin
yaptığı bu evliliğin farklı yönlerden eleştirildiğine tanık olmaktayız.
Günümüzde söz konusu meseleyi, geçmişte vuku bulmuş olmasına rağmen o devrin
şartlarını dikkate almayan ve İslâm'ı da "dışarı" dan inceleme konusu
yapanlar gündeme getirmekte ve meseleyi kendi bakış açılarından değerlendirip
eleştirmektedirler.
İslâm Dünyası'da bu eleştirilere cevap vermeye çalışırken
farklı görüşlerden dolayı ortak bir zeminde buluşamamaktadır. Bir kısmı, meseleyi
olduğu gibi kabul etmenin gerekliliği hususunda ısrar ederken diğer bir kısmı,
evlendiği dönemde Hz. Ayşe(r.a)'nin, daha olgun bir yaşta olduğunu ifade
etmektedir. Karşılıklı tepkilerin ağırlığını hissettirdiği bu tartışmalar
esnasında, her zaman dengenin korunamadığı; tepkilere cevap teşkil etsin
denilirken söz konusu rivâyetlerin yok sayıldığı veya bu tavra tepki olarak
diğer alternatifleri görmezden gelme yanlışlığına düşüldüğü de bir gerçektir.
Rasulullah(s.a.v) ile evliliği konusunda Hz. Ayşe'nin
naklettiği bir hadiste: Rasulullah ile 6 yaşında nişanlandığı, 9 yaşında
evlendiği ifade ediliyor. Bu sebeple de samimi müslümanlar "Acaba bu kadar
küçük yaşta mı evlendi?" sualini, kendi kendilerine sormadan edemiyorlar. Birazcık lafını sözünü esirgemeyen gayrimüslimlerde bu yaşta olması muhtemel
evliliği eleştiri konusu yapıyorlar. Bizzat Hz. Ayşe tarafından rivayet edilen
bu hadis-i şerifin yanında yine kendisinin rivâyet ettiği ve bu rivayetini destekleyen başka hadis-i
şerifler de vardır. Fakat evlendiğinde daha olgun olduğunu söyleyen hâdislere
dayanan deliller de vardır. Peki bu durumda ne yapacağız, kime inanacağız? Ne
kadar üzerinde çalışılırsa çalışılsın en nihayetinde bu konu kesin olarak
sonuca erdirilemeyecek bir konudur. Çünkü hiçbirimiz tarihte geriye gidip bu
olayı gözlemleyemeyeceğiz. Bizde bu noktada yapılması gerekli olan en doğru
şeyi yani farklı farklı açılardan hareket edip bu olayı yorumlamaya(tevil
etmeye) çalışacağız. Bu makale boyunca bu konu üzerinde durulacaktır.
Konu daha iyi anlaşılsın diye bu makale 4 bölüme ayrılmıştır.
İlk bölümde Erken evlilik meselesine sosyolojik bir bakış sergilenecektir.
İkinci bölümde ise İslâm'ın evliliğe bakışı ile ilgili konumuz hakkında gerekli
bilgiler verilecektir. Çünkü bu olayın yanlış anlaşılmasının temelinde yatan
yegane sebebin "Neyin İslam'ın ölçüleri içinde neyin ölçüleri dışında olup
olmadığı"nın belirlenmesi olduğu kanaatindeyim. Bunu ise sözü fazla
uzatmamaya ve olabildiğince tartışmalardan kaçınarak yapmaya çalışacağım.
Üçüncü bölümde Hz. Ayşe'nin daha olgun bir çağdayken evlendiğini gösteren
kanıtlar sunulacak, son bölümde ise Konunun kısa bir değerlendirmesini ve
sonucunu paylaşacağım.
1.) Söz konusu olay günümüzden yaklaşık 1400 sene önce meydana
gelmiştir. Günümüzde bile sadece aralarında bir kaç km mesafe olan herhangi bir
yörede garipsenen bir olay farklı bir yörede örflere uygun olarak
görülebiliyorken bu olay üzerinde konuşmadan önce daha dikkatli olmamız
gerekmez mi? Öncelikle şu noktayı vurgulamamam gerekli; bu makalede ki amacım bugünün evlilik anlayışıyla geçmiş zamanlarda ki evlilik anlayışını
karşılaştırarak doğru olanı bulmak değildir. Burda ki asıl amaç geçmişte ki
evlilik yaşlarının günümüzde ki evlilik yaşlarına ve günümüz ölçütlerine
uymuyor diye sapkınlık olarak nitelendirilmemesi gerektiğini göstermektir. Zira
böyle yapılmazsa 1400 sene önceye gitmeyede gerek yoktur. Birkaç kuşak
öncemizin evlilik yaşlarına bakarsak tablo göz önüne çıkacaktır. Bu
noktada benimsediğim yöntemi kullanmazsak o zaman geçmişte ki insanların
hepsinide sapkın olarak nitelendirmemiz zorunlu olur. Yani göz önünde
bulundurulması gereken durum; Tarihte evlenen tüm insanların kendi çağdaşlarına
uymakta olduklarıdır. Bilindiği üzere herkes, kendi yaşadığı devrin çocuğudur
ve arkadan gelen nesiller tarafından da, o devrin sahip olduğu kültür esas
alınarak değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır. Bu şekilde davranmak sosyal bilimler
yönteminin dikkat ettiği önemli bir husustur. Eğer böyle yapmazsak tarihte
meydana gelmiş olay her ne olursa olsun adına, "anakronizma" denilen
yanlışa düşülmüş olur. Bu sebeple günümüzün şekillendirdiği toplumun şartları
ile geçmiş bir dönemde yaşamış herhangi bir toplumu yargılamak yanlış bir
düşüncedir. Buradan hareketle düşünürsek; O dönemin şartları ve kültürel
koşulları içinde ahlaki olarak normal kabul edilen ve son derece doğal olarak
algılanan "Kız çocuklarının küçük yaşta evlenebilmesi" gibi bir olgunun;
bugünün modern dünyasında, rasyonel aklın hükmettiği ve kültürel değerlerin ona
göre şekillendiği bir dünyada anormal olarak kabul edilmesi ve eleştirilmesi,
dini ölçüler bir yana bırakılacak olursa bile, hakkaniyetli bir tarihçinin,
sosyoloğun yahut antropoloğun bile makul bulmayacağı bir durumdur.
Erken yaşta evlilik tarih boyunca hep olagelmiştir.
Örneklerini Çin, İrlanda, Japonya, Antik Roma, İngiltere, Güney Amerika, Hindistan gibi
dünyanın çeşitli yerlerinde(Belkide her tarafında) görebiliriz. Mesela Hindistan topraklarını İngilizler
işgal ettiğinde birden atalarının ve geleneklerinin tırnak içinde "bir
anda sapkın" olduğunu öğrenen hintli bir yazar olan Raj Coomar ROY
batılılara bu anlayışlarının yanlış olduğunu anlattığı yazısında oldukça önemli
bir gerçeğe dikkat çekmektedir: "Üç bin yıl oldukça uzun bir perioddur.
Fakat bütün bu yıllar boyunca erken yaşta evlilik kurumuna tepki oluşturacak
hiçbir büyük kötülük ortaya çıkmamıştır. Belki de bir parça, nüfusun çok hızlı
artışına sebep olmuştur. " demiştir. Bu örnek, eski çağlardan günümüze
kadar ki zaman diliminde erken yaşta evliliğin toplum telakkilerine göre
oldukça normal karşılandığını bizlere gösteriyor. Bugün toplumumuzun
telakkilerine uygun olup olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Toplumlar, ortak
birikimin neticesinde hâsıl olan "örf"lere göre yön bulurlar ve
bunların hesaba katılmadığı yerde, o toplum hakkında karar verme konumunda
olanların isabetinden söz etmek oldukça zor, hatta imkânsızdır.
Sosyal bilimlerde "normal olanın" ne olduğu sorunu
kültürlerarası görelilikten dolayı oldukça tartışmalı bir konudur. İnsanların
doğruları dünyanın her tarafında farklılıklar gösterir ve sık sık bizlere garip
gelen gerçekler ile karşılaşırız. Ama çoğumuz ne yazık ki pek çok doğruya aynı
anda da sarılabileceğimizin farkında değildir. Örneğin dünya toplumlarının bir
çoğunda, eş seçiminin erkek tarafından yapılması ve evlilik teklifinin de erkek
tarafından yapılması fıtri ve doğal kabul edilmekte, tersi bir durum anormal
olarak görülmektedir. Öte yandan, antropologların tespit ettiği pek çok kabile
kültüründe ise, kadın eş seçimini yapmakta ve evlilik teklifinde bulunmakta,
erkek daha pasif bir rol oynamaktadır. Oysa bu iki durum bizlere
göstermektedir ki, insan fıtratında her iki duruma da yer vardır. Demek
ki, çoğu zaman ahlaki değer yargısı olarak görülen şeyler, alışkanlıkların
oluşturduğu bir bakış açısının ürünüdür.
Toplumda evliliğin normal ölçütlerini belirleyen pek çok
neden vardır. Bunlar dini olabildikleri gibi genelde siyaset, eğitim ve ekonomi
gibi toplumun temel dinamiklerinin şekillendirdiği kültürel normlardan oluşur.
İnsanlar tarih boyunca bu temel dinamiklerden hareketle bilinçli ya da
bilinçsiz olarak kendi kültürlerini şekillendirmişlerdir. 1400 sene öncesinin
özelde arap toplumunu genelde bütün dünyayı düşünürsek toplumun genelini ezici
bir çoğunlukla tarım toplumunun oluşturduğunu görürüz. Doğal olarakta bu
ekonomik örgütlenmenin devamı için doğacak çocuğa yani işgücüne ihtiyaç vardır.
Antropolojik çalışmalar en fazla toprağa sahip erkek ve kadınların en çok
yavruya sahip olduğunu, bir erkeğin sahip olduğu toprak miktarı arttıkça cinsel
ilişkiye girdiği kadın miktarında da artış olduğunu göstermiştir. Doğal olarak atalarımızın kültürleri çok eşliliği kabul edecek şekilde gelişmiştir. Buda bize
gösteriyor ki insanların gelenek ve görenekleri ekonomik etkinlik gibi
bağlamlarla şekilleniyordu. Endüstri devriminin başlangıcından itibaren
günümüzden yaklaşık bir yüzyıl öncesine yani endüstrinin dünyanın hemen hemen
her tarafına yayılmasına kadar gelen sürede evliliklerin çoğu bu gibi amaçlarla
olmuş olup sanayi olarak kalkınmamış coğrafyalarda hala bu şekilde olmaktadır. Avcı-toplayıcı
olan ve küçük küçük gruplar şeklinde örgütlenen ilkel toplumlardan tutunda
tarım devriminden sonra şekillenen toprağa dayalı üretim biçimlerini benimseyen
antik toplumlara kadar evlilik yaşı için tek kriter çocuk doğurabilme yaşına
gelmek olmuştur. Çünkü aile kurumunu meydana getiren ve evliliğin çıkışına
sebep olan ana etkenlerden birisi doğacak çocuklardır. Bunun yanında o çocuğun
gelişimi, sosyalizasyon süreci, miras hakkı varsa kimlerden almalı gibi modern
anayasalarda da kendine yer bulan pek çok kriter aile kurumu vasıtasıyla
karşılanmıştır. Bundan dolayı flört gibi evlilik dışı kadın-erkek birlikteliği
içinde bulunduğumuz modern dünyada bile aile kapsamına alınmaz. Aile kurumunun
yararlandığı haklardan bu birliktelikler yararlanamaz.
Günümüzde; Fransız Devrimi sonrası oluşan değerlerin tüm
dünyaca ana kriter olarak benimsenmesi, çağın değişen şartları, modern dünyada
gittikçe artan gelir sıkıntısı, kariyer idealleri, kadının işgücüne katılımı
gibi birçok etken evlilik yaşını çok daha yükseklere çekse de tarihte evlilik
yaşı bugünün insanlarını hayrete düşürecek kadar aşağılardaydı. Günümüze kadar
yaşanan değişimleri incelersek yaşam şartlarımızın değişmesi ve bu şartların
dünyanın her tarafında benzer özellikler göstermesi ister istemez bizi yaşam
koşullarına uymaya zorladı. Bu da doğal olarak belli türdeki normlarımızı
değiştirdi. Bu geniş bakış açısından hareketle düşünürsek günümüzde bile Arap
Yarımadası'nda kız çocuklarının erken evlenmesi hiçte yadırganmazken, Avrupa'da
ise tam bir infiale yol açıyor. Demek ki her kültür ve topluluğun kendi
normlarına uygun olarak uygulayabileceği bir izin dairesi vardır. Bu
nedenle toplum nazarında küçük yaşlarda evlenilebilir normunun yaygın olmadığı
ve kültürel değerlerin oluşmadığı yerlerde, çocukları erken evlendirmenin uygun
ve makbul olduğu yargısını çıkarmak yanlış olabileceği gibi; kültürel olarak
buna zemini müsait bir toplumda, çocuğun travma yaşamayacağı ve son derece
doğal algılayacağı koşullar içinde bile evlenmesinin yanlış olacağı fikrini
çıkarmak da sağlıksız bir düşüncenin ürünüdür.
Sırf bu bilgilerden hareketle bile diyebiliriz ki Hz. Ayşe
dokuz yaşında, on yaşında veya onbir yaşında evlenmiş olsa bile ortada
garipsenecek bir durum yoktur.
2-) Evlilik konusu İslâm dininde oldukça önemli ve oldukça geniş
bir konudur. Bu yüzden konumuzun odak noktasından fazla ayrılmadan makaleye devam edeceğim..
İslam’da evlilik, kesin olarak bir yaş sınırına
bağlanmamıştır. Bu duruma modern çağın dayattığı perspektifle bakanlar itiraz
edebilir. Ama realiteyi baz alarak kendi kişisel kabullerimizle yaşadığımız
hayat ne kadar örtüşüyor sorusunun cevabını bu noktada vermek gerekir. Eğer
İslam'ın öngördüğü evlilik yaklaşımı hayatın kendisine kendi kafamızda
kurduğumuz önkabullerden daha yakınsa bu İslam'ın bakış açısının değil
bizim bakış açımızın problemli olduğunu gösterir.
Her toplumun evliliğe bakışı aynı değildir. Evrensel bir din
olan İslâm dini, tamda kendisinden beklenildiği gibi evliliğin yaşını,
kişilerin evlenebilme kapasitesini, toplumların yaşadığı çağın içinde bulunduğu
durumu ve buna göre şekillenen kültürleri neticesinde neyin normal olup
olmadığını belirlemeleri gibi çeşitli etkenleri hesaba katarak, Ait olunan
toplumda evliliğin kriterlerine sadece alt sınır ve bazı kurallar koyarak
gerisini toplumların örfüne, coğrafyasına ve yaşama biçimlerine göre serbest
bırakmıştır. Bu yüzdendir ki Fıkıh kitaplarında ki evlilik yaşı ile ilgili
olarak zikredilen rakamlar, bu kitapların yazarlarının yaşadıkları
coğrafyaların ve çağlarının özellikleri dikkate alınarak belirlenmiştir. O
halde rahatlıkla diyebiliriz ki İslâm dini evlilik konusuna oldukça gerçekci
bir duruş sergiliyor.
Bu noktada aklımıza takılan bir nokta kalmış
bulunuyor. O nokta ise 4-6 ya da 8 yaşlarında ki çocukların nasıl evleneceği
meselesidir. Bu noktayı iyi anlarsak hiçbir sorun kalmayacaktır. Şimdi bu
konuyu açalım.;
İslâmda evlilik sözleşmesi karşılıklı rızaya dayanan bir
sözleşmedir. Tıpkı kira sözleşmesi, tıpkı alım-satım sözleşmesinden fazla bir
farkı yoktur ama manevi değer biçilen bir sözleşmedir. Evlenecek kişiler büluğ
çağına eripte, rüşdlerini ispat ederlerse sadece büyüklerinin rızasını alarak
evlenmek istediği kişiyle bu sözleşmeyi yapabilir ve evlilik hayatını kendi
istekleriyle başlatabilirler. Fakat evlenecek kişiler evlilik olgunluğuna
erişmeden yani büluğ çağına gelmeden önce velileri tarafından NİKAH AKİT'leride
yapılabilir. Burda dikkat edilecek husus fiili evliliğin başladığı evlilik
sözleşmesiyle, nikah akdinin aynı şey olmadığıdır. Şu anda Türk medeni
kanununda evliliği sürdürecek fiziki yeterlilik sağlanamamışsa o nikahı kıymak
yasaktır. Çünkü günümüz kanununda evlenme sözleşmesiyle fiili evlilik aynı
şeydir. Ama İslâm hukukunda nikâh akdiyle fiili evlilik tamamen farklı
şeylerdir. Bir örnekle durumu açıklayayım; X ailesinin 6 yaşında kızı, Y
ailesinin 8 yaşında oğlu olduğunu varsayalım. İki tarafın aileleri
anlaşıpta bu çocukları nikahlayalım diyebilirler ama fiili evlilik kesinlikle
başlamıyor ve kız çocuğu asla teslim edilmiyor. Ne zaman ki çocuklar 16-17
yaşına gelir ya da ondan önce evliliğin idrakına ererlerse evlilik o zaman
başlar. Nitekim tarih boyunca gerek devlet yönetiminde ki hanedanlıklar
arasında gerek halk arasında bu tür evlilikler yapılmıştır. Farzedelim nikah
kıyıldı çocuklarda evlenecek yaşa geldi ama taraflardan biri razı değil o zaman
o kişi Hıyar'ül büluğ hakkını kullanarak evliliği istemediğini beyan edip o
nikah akdini geçersiz sayabilir. Yani kişi ben artık neyin ne olduğunu
biliyorum ve evleneceğim kişiyi seçme hakkım var, bu evliliği istemiyorum
diyerek vazgeçebilir ya da taraflar istiyorum diyerek sözleşmeyi aynen devam
ettirebilirler. Büluğ varsa rüşt varsa ve eğer büluğdan önce nikah akdide varsa
tarafların hiyar'ül büluğ haklarını kullanmadan önce fiili evlilik yapmaları
kesinlikle caiz değildir. Bebek denilecek yaştaki çocuklarla evlilik yapıp
zifaf yapılması İslâm'i açıdan uygun mu değil mi sorusundan önce bu işin akıllı
bir insan işinin olup olmayacağı ve insanlığın lanetlemesi gereken bir tutum
olduğu vicdanlarda hissedilen bir gerçektir. Büluğ ve rüştten önceki çocuk
evlilikleri, her halükarda suistimaldir, yanlıştır, islâmi değildir.
İslami bir evlilikte anlayacağımız şeylerden biride
tarafların asla ve asla zorlanamayacaklarıdır. Evliliğe kişisel tatmin ve
menfaat gözüyle değil de hem bir nesle, bir ümmete ve millete fayda sağlayacak,
hem de kendi saadetini, kurtuluşunu temin edecek bir kurum gözüyle bakmak
gerekir. Çünkü evlilikteki esas maksat, eşlerin birbirinden memnun olarak
yaşamaları, aile yuvasının dünyada iken bir saadet merkezi mahiyetinde
bulunmasıdır. Bunu engelleyecek herşeyin önüne geçilmesi şarttır. Bunu
kim zorla yaparsa artık o İslâmın emirlerinden bağımsız hareket edeceği için o
kişilerin yaptığı hareketler artık islâmla bağdaştırılamazdır. Hz.
Muhammed'in hayatında bunun birden fazla örneği vardır.
Mesela "Bir genç kız Hz. Peygamber'in yanına gelerek
babasının kendisini istemediği biriyle evlendirdiğinden şikâyet etmiş,
Peygamber de kızı bu evliliği sürdürüp sürdürmeme konusunda serbest
bırakmıştır."
Başka bir örnekte "Bir genç kız Hz. Ayşe'ye gelip
babasının kendisini amcasının oğluyla evlendirmek istediğini, fakat kendisinin
bunu istemediğini söylemiş, konu peygamberimize intikal etmiş, Resûl-i Ekrem de
kızın babasına kızını zorla evlendirme yetkisinin bulunmadığı, bu konuda kararın
kıza ait olduğu yönünde haber göndermek isteyince kız, "Yâ Resûlallah!
Babamın yaptığını onaylıyorum. Ben babalarının böyle bir yetkilerinin
olmadığını kadınlara öğretmek istedim" demiştir.
Başka bir örnekte de Peygamberimiz zorla yapılan bir
evliliği iptal ettirmiştir.
İslâm dininde evlenmek bazen farz, bazen mubah, bazen
mekruh, bazen de haram olur. Kişinin evlenme ihtiyacı, ekonomik durumu,
psikolojik yapısı, biyolojik konumu, bu hususta belirleyici rol oynar ama
evlilik bu dinde bolca tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte Peygamber
Efendimiz "Evlenen kişi dininin yarısını kurtarmıştır diğer yarısı için
ise Allah'tan korksun" buyurmuştur.
Ergenlikle birlikte insanda bir takım fizyolojik, psikolojik
değişiklikler meydana gelmesi, artık evlilik işine başlanılabileceğinin işareti
olmalıdır. İçinde yaşanılan toplumun karakterinin ve çevre şartlarının
da etki edeceğini de düşünerek, bu yaşı herkesin kendisinin tesbit etmesi
gerekir. Bununla beraber, bünyelere ve coğrafyalara göre erginlik konusu
farklılık arz eder. Bu noktada şunu da belirtmeliyim ki, kızların evlenmesi için
biyolojik olarak 15 yaşının zorunlu olmadığı kesindir. Yüz binlerce evliliğin
bu yaşın altında normal seyrinde devam etmesi bunun açık kanıtıdır. Demek ki,
bir kızın 12-13 yaşlarında evlenmesinde biyolojik olarak herhangi bir sakınca
yoktur. Bu yüzden günümüzde evliliğin asgari sınırı 12-13 yaş olarak
görülebilir. Kesin olan şey ise evlilik için 18 yaşının şart olmadığıdır.
Elbette bölgelerin örf ve adetlerinin de bunda rolü vardır. Ancak çağımızda
tıbbi açıdan, sağlığa en uygun zamanın tespit edilmesi, en uygun olanıdır.
Bu makalenin başından beri vurgulamaya çalıştığım gibi içinde yaşanılan
toplumun telakkileri kişileri psikolojik olarak bu tarz evlilikler yapsa bile
etkilemez. Ergin olduktan sonra, olabileceğine erken evlenme, dînen tavsiye
edilmiştir. Evlenmede asıl hedef, Allah’ı ve Rasûlü’nü hoşnut edecek bir neslin
yetiştirilmesidir. Onun için evlenecek her birey, milletine aşık, ailesine
sımsıkı bağlı, çocuklarının terbiyesi üzerinde hassasiyetle duran, evliliğin
idrakına vakıf olmuş ise değişik çarpık düşüncelere rağmen, yoluna ve usulüne
uygun şekilde evlilik yapmakta kesinlikle tereddüt etmemelidir. Sonuç olarak;
ilahi hükümler her zamanı, her toplumu, her türlü değişen normları ve kültürel
değerleri göz önüne alarak, helal dairesini genişçe çizmiştir. Ancak uygulamada
toplumların kendi ahlaki yapıları içinde, o geniş daireden kendi normlarına en
yakın hükümleri uygulamalarının doğru olacağını söylemek mümkündür.
Evlenmek günümüzde kariyer gibi, düğün gibi sebeplerle
geciktirilmektedir. Günümüzde bu sorunun aşılması, ailelerin ve çocukların bu
tabuları kırması gereklidir. Evlilik bir nikahla bile olabilecekken insanların
önüne dağlar çıkarmanın bir mantığının olmadığı gibi bu yaptıkları anlamsız
davranışları sebebiylede sorumlu tutulacakları bilinciyle hareket edilmelidir.
3-) Birazdan göreceğiniz deliller günümüzde pek çok
ilahiyatçının katıldığı görüşlerdir. Bu görüşlerin uzunca açıklamaları
mevcuttur. Ben bu delillerin ayrıntılarına girerek makalenin daha fazla
uzamasını istemediğim için bu deliller üzerinde kısaca duracağım.
Deliller;
1-) Rasulullah Medine'ye 622 yılında hicret ettikten
yaklaşık 1 yıl sonra bu evlilik yapılmıştır. 610 yıllarında yani tebliğe ilk
başlandığı sıralarda müslüman olan ilk kişilerin arasında Hz. Ayşe'nin de ismi
sayılıyor. Ayrıca kayıtlarda "o gün o küçüktü" ifadesinin geçmeside
Hz. Ayşe'nin evlendiğinde 9 yaşında olmadığı tezini güçlendiriyor. Yani bu
evlilik takribi 623 yıllarında yapıldıysa 610 yılında beyanat verebilecek
birisi evlendiğinde en kötü ihtimalle 17-18 yaşlarında olması gereklidir.
2-) İnsanlık tarihinin uzunca bir döneminde bugünkü gibi
nüfus daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. Nitekim günümüzde
bile, özellikle kırsal kesimde, doğan çocukların doğum kaydı hala tam olarak
yapılamamaktadır. Çocukların ailelerine çocuğun doğum tarihi sorulduğunda,
"ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü veya şu
önemli olay olduğunda doğdu" şeklinde cevaplar alınmaktadır. O dönemde
bütün sahabilerin yaşları, genelde ölüm zamanındaki yaşlarına göre
hesaplanıyordu. Bu ilkeden hareketle, Hz. Ayşe'nin vefat ettiğinde ki yaşından,
hicri yıl çıkarıldığında ortaya çıkan fark yaklaşık olarak onun kaç yaşında
evlendiğini bizlere verir. İslam tarihçileri, Hz. Ayşe'nin vefat ettiği yaş
olarak farklı rakamlar kullanıyor. 66 veya 74 gibi farklı rakamlardan
bahsediliyor. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili
de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir Eğer vefat yaşını 66 alırsak
hicri 58 yılında vefat ettiği için 66-58=8 çıkar. Yani hicretten ortalama bir
yıl sonra evlendiği için evlilik yaşı ortalama 9-10 çıkar ama vefat yaşını 74
olarak alırsak 74-58=16 çıkar. Yani evlendiğinde ortalama 17-18 yaşlarında
olduğu sonucuna ulaşırız. Yani onun yaşıyla ilgili kesin gibi gözüken durumlar
arasında bile 8-9 yıllık gibi bir zaman oynaması vardır.
3-) Hz. Ayşe'nin kız kardeşi olan Hz. Esma'nın yaşından
hareketle bir yaş hesabıda yapılabilir. Hz. Esmâ'nın 595 yılında doğduğu bu
sonucada müslüman olduğunda 15, vefat ettiğinde 100 yaşında olduğundan
varılıyor. Yani ablasından 10 yaş küçük olduğu bilinen Hz. Ayşe müslüman
olduğunda demek ki 5-6 yaşları civarındaydı. Hicretten ortalama bir yıl sonra
evlilik olduğuna göre en az 17-18 yaşlarında evlenmiş olması sonucu meydana
çıkıyor.
4-) Hz. Ayşe Kamer Suresinin 46. ayetinin ne zaman indiğini
bizlere anlatmıştır. Gerekli hesaplamalar yapıldığında 614-618 ve 619 yılları
olarak 3 farklı rivayet meydana çıkıyor. Çeşitli kıstasları dikkate alan
âlimler ayetin indiği yılın 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Buna
göre eğer evlilik Hz. Ayşe 9 yaşında iken olduysa ayetin nazil olduğu sırada
Hz. Ayşe ya yeni doğdu ya da henüz doğmadı demek oluyor. Bu durum kulağa
oldukça absürd geliyor. Çünkü bizlere ayetin nasıl indiğini Hz. Ayşe detaylı
bir şekilde anlatmıştır. Bizlere ayetin nasıl indiği ve o sıralarda neler
yaptığını söyleyen Âyşe validemiz belli ki olayları kavrayabilecek yaşta. Diğer
yandan -Birinci delilde gösterildiği gibi- tebliğin ilk başladığı zamanlarda
onunda ilk müslümanlar arasında sayılması 614 yılından önce doğduğunu bizleri
gösterir. Bu da bizleri Hz. Ayşe'nin evlendiğinde 9 yaşında olmadığı
sonucuna götürüyor.
5-) Hz. Ayşe'nin bazı hatıratlarıda bu konuda bizlere
fikir veriyor; Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede
bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de
dilenirken gördüğünü söylemesi, Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah
Resûlü'nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan
babası Hz. Ebû Bekir'in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu
detaylarıyla birlikte anlatması, İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını,
mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer
durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi olayları
anlatması bizleri onun tebliğin ilk zamanlarında çevresinde ki olaylara aklının
yettiğini göstermiştir. Buda yine bizleri evlendiğinde 9 yaşından büyük olduğu
sonucuna götürür.
6-) Bu evliliği eleştiri konusu yapanların gözden kaçırdığı
bir nokta vardır. O nokta ise Hz. Ayşe, Rasulullah ile evlenmeden önce zaten
Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlüydü. Ayrıca Hz. Ayşe ile evlenme
teklifini Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi gündeme getirmiştir.
Erken evlilik meselesini şöyle bir kenarı bırakırsak bu olay net olarak bizlere
gösteriyor ki, "Hz. Ayşe o gün evlilik çağına gelmiş ve toplum örflerine
göre evlendirilebilecek bir yaştadır. Söz konusu sözlülük halinin, İbn Adiyy
ailesi tarafından ve oğullarının düşüncesi değişir gerekçesiyle feshedildiği de
bilinen bir gerçektir. Burada akla, "İbn Adiyy ailesinin değiştirecekler
diye endişe ettiği düşünce ne olmalı ki böyle bir evlilikten dönsünler?"
sorusu akla geliyor. Bu sorununda en makul cevabı söz konusu nikah
anlaşmasının, ya risâletten önce ya da İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı
dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da bizi Hz. Ayşe'nin
Rasulullah ile evlendiğinde 9 yaşında olmadığı sonucuna götürecektir.
7-) Hz. Ayşe'nin diğer kardeşleriyle olan yaş farkından bir
hesaplamada yapılabilir. Hz. Ayşe'nin kendisi hariç 5 kardeşi daha vardır.
Anabir kardeşleri ile arasındaki yaşları ve diğer olaylarda gözününde
bulundurulunca ve gerekli hesaplamalar yapılınca Hz. Ayşe'nin evlendiğinde
18-19 yaşlarında olduğu sonucu çıkmaktadır.
8-) Arapça dilinin terminolojik kullanımıda konuya
ışık tutması bakımından önemlidir; Araplar arasında rakamları ve kelimeleri
kısaltarak konuşma çok yaygındır. Meselâ bir çocuk gösterirken "O,
sekizinde veya dokuzunda" derler. Eğer gösterilen kişi küçükse 8-9,
ergenliğini tamamlamışsa 18-19 yaşında olduğunu bilirler. Veya
"Besmele" kelimesini ele alırsak böyle bir kelimede arapçada yoktur.
"Bismillahirrahmanirrahim" kelimesinin içinde ki belirgin
harflerden oluşturulan bir kelimedir. Buna göre Hz. Ayşe'nin ağzından
naklolunan Hadis-i Şerif'te 6 yaşımda nişanlandım deniyorsa 16 yaşını demişte
olabilir veya 9 yaşında evlendim diyorsa 19 yaşında evlendim demiş olmasıda
kuvvetle muhtemeldir.
9-) Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir hicretten önce ayrı ayrı Hz.
Peygamber'e gelerek kızı Fatıma'yla evlenmek istediklerini söylediklerinde
Peygamberin o tarihte dokuz yaşında olan Fatıma'nın evlilik çağında olmadığını
söyleyerek iki dostunun isteğini geri çevirdiği bilinir. Hz. Ömer'in değilse
bile Hz. Ebubekir'in, talebinin reddedilme gerekçesini dinledikten sonra Peygamberin
Hz. Ayşe'yle 9 yaşındayken evlenmekte mahsur görmediği halde kendi kızını
yaşının küçük olması sebebiyle evlendirmemesini makul karşıladığını düşünmek
herhalde kolay değildir.
İslâm Dünyası'nda çeşitli kriterleri baz alarak üzerinde
büyük çoğunluğunun ittifak ettiği en güvenilir hadis kitabı Sahih'i Buhari'dir.
Söz konusu rivayet bu kitaptada bulunmaktadır. Bu durumda şu noktanında
altını çizmeden edemeyeceğim; Sahih-i Buhari'nin en güvenilir hâdis kitabı
olmasından yola çıkılarak bu rivayeti ön plana çıkarıp İslâma karşı tez öne
sürmeye çalışanlar en başta kendileri ile çelişmektedirler. Çünkü bu rivayeti
sorgusuz sualsiz kabul eden birisi aynı zamanda Buhari'de geçen diğer bütün
rivayetleride kabul etmelidir. Mesala Buhari'de Hz. Peygamberin parmaklarından
sular fışkırması, Ayı ikiye yarmasıda geçer. Hz. Ayşe'nin rivayetini kabul
edenler bu söylediğim hâdisleride peşinen doğru kabul edebilirler mi?
Söylediklerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Bu örnekleri bunlar böyle
oldu ya da olmadı demek için söylemiyorum. Sadece hâdis usulünün hâdisleri
kanıtlamada yeterli olmayan sistemini, kafalarına göre hâdis seçip islam
aleyhine kullanmaya çalışanların çelişkisini göstermek için söylüyorum. Öte
yandan bu delillerden yola çıkılarak mevcut rivayetin safdışı bırakıldığına
karar vermekte bence sağlıksız bir düşüncedir. Az önce dile getirilen bütün
deliller tek tek değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bu delillerin
değerlendirilmesi için 2003 yılında İslâmi araştırmalar dergisinde
yayınlanan Prof. Dr. Mehmet Azimli'nin "Hz. Ayşenin Evlilik Yaşı
Tartışmalarında Savunmacı Tarihçiliğin Çıkmazı" isimli makalesini okumanızı tavsiye ediyorum.
4-) Bu evliliği değerlendirirken eleştiri konusu yapılan başka
bir mevzuda aradaki yaş farkıdır. Hz. Ayşe'nin küçük ya da büyük yaşta
evlenmesi her halükarda Hz. Peygamber ile aralarında yaş farkı olduğu gerçeğini
değiştirmiyor. Hz. Peygamberin evlilik yaptığı diğer hanımlarının yaşları,
üzerinde durduğum diğer mevzuları ve bu evliliğe olan özel durumları
atlayarak direkt bu konuya odaklananlar için oldukça iyi bir neden olsada açıklamasına kısaca 4 maddede değinelim;
1-) Hz. Peygamber'i peygamber olarak kabul etmeyenlerin bile
kabul edeceği bir gerçek var ki o da Hz. Peygamberin insanlar için rol modeli
olduğu gerçeğidir. Kur'an'da kız çocuklarına sahip insanların onlara karşı
tutumu sıklıkla yeriliyor. O günün cahiliye toplumunda kız çocuklarının lanetli
sayılıp diri diri toprağa gömülmesi, belli belirsiz sürüp giden savaşlar
toplumun dengelerini sarsıyordu. Bu yüzden toplum geleneklerinde evlilik
yaşları arasındaki büyük farklar önemsenmiyordu. Günümüz modern toplumlarında
pek olmasa bile orta çağ toplumlarında kadına hiçbir değer verilmiyordu. Kadın
erken yaşta sahipleniliyor ki kimsenin herhangi bir kötülüğüne maruz kalmadan
korunmuş olsun. İslâm'dan önceki toplumların ekserisi böyleydi. Kadının yeri
toplumda hiç birşeydi taki İslâmiyet gelene kadar. O günkü Arap toplumunda,
iklim ve coğrafî şartların müsait olması yönüyle çocukların, fizikî
gelişimlerini daha erken tamamladığı ve kız çocuklarına, kocasının evinde
büyümesi gereken birer varlık olarak bakıldığı bu yüzdende erken evlendirildiği
bilinen bir gerçektir. Kaldı ki bu durum sadece kız çocuklarıylada sınırlı
değildir. Mesela sahabelerden olan Abdullah ile babası arasındaki yaş farkı
sadece onikidir. Demek ki babası evlendiğinde yaklaşık 10-11 yaşlarında idi.
2-) Hz. Ayşe'nin genç yaşta olması, zeki, feraset sahibi ve
geniş bir algıya sahip bir birey olarak adeta bir naib gibi Hz. Peygamberin
yanında yetişmesi islâm fıkıhı için oldukça hayati bir öneme sahiptir. Hz.
Peygamberin vefatından sonra hiçbir sahabenin göremeyeceği mahrem durumları, ev
içinde nasıl davrandığı gibi tüm fıkıha yön veren bilgilerin ekserisini Hz.
Ayşe anlatmıştır. Siret Ansiklopedisi'nin yazarı olan Afzalurrahman bu
durum hakkında şunları söylemiştir; "Hz. Ayşe'nin eğitim ve talimi
bizzat Hz. Peygamber'in rehberliği ve nezareti altında gerçekleşti. Hz. Ayşe
çok zeki, tecessüs sahibi, hafızası kuvvetli, çabucak öğrenmeye kabiliyetli
idi. Hz. Peygamberden ne görüp duydu ise onu hatırladı ve başkalarına nakletti.
Bu sebeple Hz. Peygamber ona çok yakınlık duydu ki her söylediğini dinleyip
izlesin ve yaptığını daha hevesli yapsın. Böylece Hz. Ayşe, İslam
prensiplerini, Rasulün sünnetini diğer hanımlarından daha fazla öğrendi ve
hafızasında tuttu. O, bu ilmi Hz.Peygamber'den sonra yaklaşık 45 yıl kadar anlattı.
Hz. Peygamber'den 2210 hadis rivayeti ile en fazla hadis rivayet eden altıncı
sahabi olmuştur." demiştir. Rasulullah'ın "Dininizin üçte
birini Ayşe’den alırsınız" hadis-i şerifi bize bu meselenin önemini teğit
etmektedir. Bu durum Hz. Ayşe'nin evlenme yaşını, evlilik sürecini, peygamberle
olan ilişkisini müslümanlar için çok kıymetli ve eşsiz kılmaktadır.
3-) Peygamber Hz. Ebubekir'in kızı ile evlenerek aynı
zamanda "söz kardeşlerinin kızlarıyla evlenilmez" cahiliye
geleneğinide restore etmiş oldu.
4-) Hz. Ayşe müslüman hanımların sormaya utandığı soruları
peygambere iletmiştir. Yeri geldiğinde onun cevap vermeside dinin kadınlara
bakan yüzünün anlaşılmasında ve yayılmasında ne kadar önemli işler yürüttüğünü
bizlere gösterir. Özetle Hz. Peygamber diğer evliliklerinde olduğu gibi bu
evliliğide kendi ihtirasları için seçmemiştir. İslâm mesajının yayılmasına ve
içselleştirilmesine yönelik bir evlilik olduğu açıkca gözükmektedir.
Bu evliliğin başka bir bakış açısındanda eleştirildiğine
tanık olmaktayız. O da şudur; "Eğer 9 yaşında evlendiğine dair
rivayetleri esas alırsak, Hz. Ayşe 18 yaşında dul kalmıştır. Ahzab Suresi 53.
ayette peygamberin eşlerinin peygamberden sonra evlenmesi yasaklanmıştır. Peki
bu ona zulüm değil midir?" denmektedir.
Bu itiraza cevabım şu şekildedir; Öncelikle evliliği yapan
Hz. Ayşe'nin ağzından asla böyle bir pişmanlık hakkında rivayet göremediğimiz
gibi bu evlilikten ötürü pek çok kazancı olduğunu kendisi aktarmaktadır. Kimse
ne zaman öleceğini bilemez. Nitekim insanlar çok genç yaşta da ölebilmektedir.
Öyleyse bu düşünce ile mantıklı bir sonuca varmamız mümkün değildir. Ülkemizde
bile halen 18-20 yaş arasında kocası ölüp ona sevgisinden dolayı bir daha
evlenmeyen kadınlar vardır. Sevgi, aşk gibi duygular kişiye özel durumlardır.
Bu duygular başkasının kendi öznelliği ile asla tenkit edemeyeceği
realitelerdir. Ayrıca sevdiği ile evlenmediğinden dolayı hayat boyu
evlenmeyenleri de dikkate alabiliriz. Öte yandan "Hz. Ayşe, Hz.
Peygamberle evlenmeseydi ne kaybederdi?" diye düşünmekte gerekir. Eğer
evlenmeseydi onun yanında yetişemez, İslam’i bilgileri sahabelerin kendisine
danıştığı birisi olamazdı. 2210 hadis aktaramazdı. Hatırı sayılır bir fakihe,
müfessire, müctehide ve müftiye'de olamazdı.
- Peygamber efendimizin hanımları içinde evlendiğinde
dul olmayan tek eşi Hz. Ayşe'dir. Haksız yere iftira atılan birinden tırnak içinde "pedofili" birinden beklenmeyecek bir hareket. Sapık birisi herhalde çocukları dizinin dibinden ayırmaz, onlarla evlenirdi.
- İlk evliliğini 25 yaşında yapmıştır. Hele ki o zamanın arap örflerini düşünürsek epey geç bir yaş bile sayılabilir. Bide 40 yaşında ki Hz. Hatice ile evlilik yaptığını bunun üzerine ekleyelim. Yirmi beş yıl boyunca tek eşli yaşamış ve diğer evliliklerinide cinsel isteklerin azalmaya başladığı 50 yaşından sonra yaptığını düşünürsek standartın üzerinde bir şehvete sahip olmadığını ve evliliklerini cinsel ihtiraslar için yapmadığı sonucuna ulaşırız. 50 yıl boyunca standart bir hayat sürmüş birisinin huyu bir anda değişmiş mi olmalı. Ben kendi hesabıma böyle bir şeye inanamam.
- Bu evliliğinin bırakın ortaçağda eleştiri konusu olmasını
daha dün denecek bir zamana kadar bile hiçbir eleştiriye konu olmamıştır, o dönemin
Arabistan'ında bu evlilik hiç eleştirilmeyip tersine sevinçle karşılanmıştır.
- Peygamberin en azılı düşmanları bile, Hz. Zeynep'le
peygamberin izdivacında fırtına koparmış, Beni Mustalık Gazvesi dönüşünde ve
hiç olmadık yerde Hz. Ayşe'ye iftira atmışken, onlar açısından önem arz eden
böyle bir mesele hakkında en ufak bir imâları dahi olmamıştır.
- Medine'ye intikal ettikten sonra evlilik işini, bizzat Hz
Ayşe'nin babası olan Hz. Ebu Bekir gündeme getirmiş ve mehir takdirinden sonra
gerçekleşmiştir.
- Nazil olan ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd
şartı getirilmiştir.
Bu makale boyunca pek çok kez kendi çağımızın ölçüleri dikkate
alınarak farklı bir tarih diliminde yaşayan farklı toplumsal yapılanmalara
sahip birilerini yargılamanın hem doğru olmadığı hemde bilimsel bir yöntem
olarak kabul edilemeyeceği ifade edildi. Bu bağlamda insanlık tarihinde Hz.
Peygamber'in evliliğinde olduğu gibi evlilikler olmadığını iddia etmek, içinde
bulunduğumuz çağda yanlış olduğu için geçmiştede yanlış olduğunu iddia etmek
bilimsel değildir.
Hz. Ayşe'nin 17-18 yaşları civarında evlendiğini öne süren
yaklaşımların yorumlara bağlı olduğu, rivayetleri yoksaymaya yönelik getirilen
delillerin ise bilimsellikten ziyade tepkisel olduğu kanaatindeyim. Ayrıca
söz konusu rivayetin elimizde bulunan diğer rivayetlerle ve anlatımlarlada uyum içinde olduğunu
görmekteyiz. Dolayısıyla Hz. Ayşe'nin evlilik yaşı konusunda klasik
kaynaklarda yer alan bilgilerin doğru olduğu, onun 18 yaşında evlendiğini
savunan islâm bilginlerinin görüşlerinin ise isabetli olmadığı kanaatindeyim. Bu evliliğin aynı zamanda akla, mantığa, etik değerlere
aykırı bir durum olduğuda gözükmemektedir.
Aradan geçen uzun yılların neticesinde muhtemeldir ki konuya
farklı yaklaşıp yeni bir bakış açısı getirme ihtiyacı içine hiç girilmemiş
dolayısıyla söz konusu rivayetlerin doğruluğu veya alternatif bilgilerin
varlığı hususunda İslâm âlimlerinin farklı bir mütalaada bulunmaları da mümkün
olmamıştır.
Kaynaklar:
21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji İnsanın Doğadaki Yeri, Daniel G. Bates
Sosyoloji, John J. Macionis