23 Ekim 2016

Hz. Ayşe'nin Evlilik Yaşı Tartışmalarına Son Nokta


Artık çevremizde sık sık peygamberimizin yaptığı bu evliliğin farklı yönlerden eleştirildiğine tanık olmaktayız. Günümüzde söz konusu meseleyi, geçmişte vuku bulmuş olmasına rağmen o devrin şartlarını dikkate almayan ve İslâm'ı da "dışarı" dan inceleme konusu yapanlar gündeme getirmekte ve meseleyi kendi bakış açılarından değerlendirip eleştirmektedirler.

İslâm Dünyası'da bu eleştirilere cevap vermeye çalışırken farklı görüşlerden dolayı ortak bir zeminde buluşamamaktadır. Bir kısmı, meseleyi olduğu gibi kabul etmenin gerekliliği hususunda ısrar ederken diğer bir kısmı, evlendiği dönemde Hz. Ayşe(r.a)'nin, daha olgun bir yaşta olduğunu ifade etmektedir. Karşılıklı tepkilerin ağırlığını hissettirdiği bu tartışmalar esnasında, her zaman dengenin korunamadığı; tepkilere cevap teşkil etsin denilirken söz konusu rivâyetlerin yok sayıldığı veya bu tavra tepki olarak diğer alternatifleri görmezden gelme yanlışlığına düşüldüğü de bir gerçektir.

Rasulullah(s.a.v) ile evliliği konusunda Hz. Ayşe'nin naklettiği bir hadiste: Rasulullah ile 6 yaşında nişanlandığı, 9 yaşında evlendiği ifade ediliyor. Bu sebeple de samimi müslümanlar "Acaba bu kadar küçük yaşta mı evlendi?" sualini, kendi kendilerine sormadan edemiyorlar. Birazcık lafını sözünü esirgemeyen gayrimüslimlerde bu yaşta olması muhtemel evliliği eleştiri konusu yapıyorlar. Bizzat Hz. Ayşe tarafından rivayet edilen bu hadis-i şerifin yanında yine kendisinin rivâyet ettiği ve bu rivayetini destekleyen başka hadis-i şerifler de vardır. Fakat evlendiğinde daha olgun olduğunu söyleyen hâdislere dayanan deliller de vardır. Peki bu durumda ne yapacağız, kime inanacağız? Ne kadar üzerinde çalışılırsa çalışılsın en nihayetinde bu konu kesin olarak sonuca erdirilemeyecek bir konudur. Çünkü hiçbirimiz tarihte geriye gidip bu olayı gözlemleyemeyeceğiz. Bizde bu noktada yapılması gerekli olan en doğru şeyi yani farklı farklı açılardan hareket edip bu olayı yorumlamaya(tevil etmeye) çalışacağız. Bu makale boyunca bu konu üzerinde durulacaktır.

Konu daha iyi anlaşılsın diye bu makale 4 bölüme ayrılmıştır. İlk bölümde Erken evlilik meselesine sosyolojik bir bakış sergilenecektir. İkinci bölümde ise İslâm'ın evliliğe bakışı ile ilgili konumuz hakkında gerekli bilgiler verilecektir. Çünkü bu olayın yanlış anlaşılmasının temelinde yatan yegane sebebin "Neyin İslam'ın ölçüleri içinde neyin ölçüleri dışında olup olmadığı"nın belirlenmesi olduğu kanaatindeyim. Bunu ise sözü fazla uzatmamaya ve olabildiğince tartışmalardan kaçınarak yapmaya çalışacağım. Üçüncü bölümde Hz. Ayşe'nin daha olgun bir çağdayken evlendiğini gösteren kanıtlar sunulacak, son bölümde ise Konunun kısa bir değerlendirmesini ve sonucunu paylaşacağım.


1.) Söz konusu olay günümüzden yaklaşık 1400 sene önce meydana gelmiştir. Günümüzde bile sadece aralarında bir kaç km mesafe olan herhangi bir yörede garipsenen bir olay farklı bir yörede örflere uygun olarak görülebiliyorken bu olay üzerinde konuşmadan önce daha dikkatli olmamız gerekmez mi? Öncelikle şu noktayı vurgulamamam gerekli; bu makalede ki amacım bugünün evlilik anlayışıyla geçmiş zamanlarda ki evlilik anlayışını karşılaştırarak doğru olanı bulmak değildir. Burda ki asıl amaç geçmişte ki evlilik yaşlarının günümüzde ki evlilik yaşlarına ve günümüz ölçütlerine uymuyor diye sapkınlık olarak nitelendirilmemesi gerektiğini göstermektir. Zira böyle yapılmazsa 1400 sene önceye gitmeyede gerek yoktur. Birkaç kuşak öncemizin evlilik yaşlarına bakarsak tablo göz önüne çıkacaktır. Bu noktada benimsediğim yöntemi kullanmazsak o zaman geçmişte ki insanların hepsinide sapkın olarak nitelendirmemiz zorunlu olur. Yani göz önünde bulundurulması gereken durum; Tarihte evlenen tüm insanların kendi çağdaşlarına uymakta olduklarıdır. Bilindiği üzere herkes, kendi yaşadığı devrin çocuğudur ve arkadan gelen nesiller tarafından da, o devrin sahip olduğu kültür esas alınarak değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır. Bu şekilde davranmak sosyal bilimler yönteminin dikkat ettiği önemli bir husustur. Eğer böyle yapmazsak tarihte meydana gelmiş olay her ne olursa olsun adına, "anakronizma" denilen yanlışa düşülmüş olur. Bu sebeple günümüzün şekillendirdiği toplumun şartları ile geçmiş bir dönemde yaşamış herhangi bir toplumu yargılamak yanlış bir düşüncedir. Buradan hareketle düşünürsek; O dönemin şartları ve kültürel koşulları içinde ahlaki olarak normal kabul edilen ve son derece doğal olarak algılanan "Kız çocuklarının küçük yaşta evlenebilmesi" gibi bir olgunun; bugünün modern dünyasında, rasyonel aklın hükmettiği ve kültürel değerlerin ona göre şekillendiği bir dünyada anormal olarak kabul edilmesi ve eleştirilmesi, dini ölçüler bir yana bırakılacak olursa bile, hakkaniyetli bir tarihçinin, sosyoloğun yahut antropoloğun bile makul bulmayacağı bir durumdur.

Erken yaşta evlilik tarih boyunca hep olagelmiştir. Örneklerini Çin, İrlanda, Japonya, Antik Roma, İngiltere, Güney Amerika, Hindistan gibi dünyanın çeşitli yerlerinde(Belkide her tarafında) görebiliriz. Mesela Hindistan topraklarını İngilizler işgal ettiğinde birden atalarının ve geleneklerinin tırnak içinde "bir anda sapkın" olduğunu öğrenen hintli bir yazar olan Raj Coomar ROY batılılara bu anlayışlarının yanlış olduğunu anlattığı yazısında oldukça önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir: "Üç bin yıl oldukça uzun bir perioddur. Fakat bütün bu yıllar boyunca erken yaşta evlilik kurumuna tepki oluşturacak hiçbir büyük kötülük ortaya çıkmamıştır. Belki de bir parça, nüfusun çok hızlı artışına sebep olmuştur. " demiştir. Bu örnek, eski çağlardan günümüze kadar ki zaman diliminde erken yaşta evliliğin toplum telakkilerine göre oldukça normal karşılandığını bizlere gösteriyor. Bugün toplumumuzun telakkilerine uygun olup olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Toplumlar, ortak birikimin neticesinde hâsıl olan "örf"lere göre yön bulurlar ve bunların hesaba katılmadığı yerde, o toplum hakkında karar verme konumunda olanların isabetinden söz etmek oldukça zor, hatta imkânsızdır.

Sosyal bilimlerde "normal olanın" ne olduğu sorunu kültürlerarası görelilikten dolayı oldukça tartışmalı bir konudur. İnsanların doğruları dünyanın her tarafında farklılıklar gösterir ve sık sık bizlere garip gelen gerçekler ile karşılaşırız. Ama çoğumuz ne yazık ki pek çok doğruya aynı anda da sarılabileceğimizin farkında değildir. Örneğin dünya toplumlarının bir çoğunda, eş seçiminin erkek tarafından yapılması ve evlilik teklifinin de erkek tarafından yapılması fıtri ve doğal kabul edilmekte, tersi bir durum anormal olarak görülmektedir. Öte yandan, antropologların tespit ettiği pek çok kabile kültüründe ise, kadın eş seçimini yapmakta ve evlilik teklifinde bulunmakta, erkek daha pasif bir rol oynamaktadır. Oysa bu iki durum bizlere göstermektedir ki, insan fıtratında her iki duruma da yer vardır. Demek ki, çoğu zaman ahlaki değer yargısı olarak görülen şeyler, alışkanlıkların oluşturduğu bir bakış açısının ürünüdür.

Toplumda evliliğin normal ölçütlerini belirleyen pek çok neden vardır. Bunlar dini olabildikleri gibi genelde siyaset, eğitim ve ekonomi gibi toplumun temel dinamiklerinin şekillendirdiği kültürel normlardan oluşur. İnsanlar tarih boyunca bu temel dinamiklerden hareketle bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendi kültürlerini şekillendirmişlerdir. 1400 sene öncesinin özelde arap toplumunu genelde bütün dünyayı düşünürsek toplumun genelini ezici bir çoğunlukla tarım toplumunun oluşturduğunu görürüz. Doğal olarakta bu ekonomik örgütlenmenin devamı için doğacak çocuğa yani işgücüne ihtiyaç vardır. Antropolojik çalışmalar en fazla toprağa sahip erkek ve kadınların en çok yavruya sahip olduğunu, bir erkeğin sahip olduğu toprak miktarı arttıkça cinsel ilişkiye girdiği kadın miktarında da artış olduğunu göstermiştir. Doğal olarak atalarımızın kültürleri çok eşliliği kabul edecek şekilde gelişmiştir. Buda bize gösteriyor ki insanların gelenek ve görenekleri ekonomik etkinlik gibi bağlamlarla şekilleniyordu. Endüstri devriminin başlangıcından itibaren günümüzden yaklaşık bir yüzyıl öncesine yani endüstrinin dünyanın hemen hemen her tarafına yayılmasına kadar gelen sürede evliliklerin çoğu bu gibi amaçlarla olmuş olup sanayi olarak kalkınmamış coğrafyalarda hala bu şekilde olmaktadır. Avcı-toplayıcı olan ve küçük küçük gruplar şeklinde örgütlenen ilkel toplumlardan tutunda tarım devriminden sonra şekillenen toprağa dayalı üretim biçimlerini benimseyen antik toplumlara kadar evlilik yaşı için tek kriter çocuk doğurabilme yaşına gelmek olmuştur. Çünkü aile kurumunu meydana getiren ve evliliğin çıkışına sebep olan ana etkenlerden birisi doğacak çocuklardır. Bunun yanında o çocuğun gelişimi, sosyalizasyon süreci, miras hakkı varsa kimlerden almalı gibi modern anayasalarda da kendine yer bulan pek çok kriter aile kurumu vasıtasıyla karşılanmıştır. Bundan dolayı flört gibi evlilik dışı kadın-erkek birlikteliği içinde bulunduğumuz modern dünyada bile aile kapsamına alınmaz. Aile kurumunun yararlandığı haklardan bu birliktelikler yararlanamaz.

Günümüzde; Fransız Devrimi sonrası oluşan değerlerin tüm dünyaca ana kriter olarak benimsenmesi, çağın değişen şartları, modern dünyada gittikçe artan gelir sıkıntısı, kariyer idealleri, kadının işgücüne katılımı gibi birçok etken evlilik yaşını çok daha yükseklere çekse de tarihte evlilik yaşı bugünün insanlarını hayrete düşürecek kadar aşağılardaydı. Günümüze kadar yaşanan değişimleri incelersek yaşam şartlarımızın değişmesi ve bu şartların dünyanın her tarafında benzer özellikler göstermesi ister istemez bizi yaşam koşullarına uymaya zorladı. Bu da doğal olarak belli türdeki normlarımızı değiştirdi. Bu geniş bakış açısından hareketle düşünürsek günümüzde bile Arap Yarımadası'nda kız çocuklarının erken evlenmesi hiçte yadırganmazken, Avrupa'da ise tam bir infiale yol açıyor. Demek ki her kültür ve topluluğun kendi normlarına uygun olarak uygulayabileceği bir izin dairesi vardır. Bu nedenle toplum nazarında küçük yaşlarda evlenilebilir normunun yaygın olmadığı ve kültürel değerlerin oluşmadığı yerlerde, çocukları erken evlendirmenin uygun ve makbul olduğu yargısını çıkarmak yanlış olabileceği gibi; kültürel olarak buna zemini müsait bir toplumda, çocuğun travma yaşamayacağı ve son derece doğal algılayacağı koşullar içinde bile evlenmesinin yanlış olacağı fikrini çıkarmak da sağlıksız bir düşüncenin ürünüdür.

Sırf bu bilgilerden hareketle bile diyebiliriz ki Hz. Ayşe dokuz yaşında, on yaşında veya onbir yaşında evlenmiş olsa bile ortada garipsenecek bir durum yoktur.


2-) Evlilik konusu İslâm dininde oldukça önemli ve oldukça geniş bir konudur. Bu yüzden konumuzun odak noktasından fazla ayrılmadan makaleye devam edeceğim..

İslam’da evlilik, kesin olarak bir yaş sınırına bağlanmamıştır. Bu duruma modern çağın dayattığı perspektifle bakanlar itiraz edebilir. Ama realiteyi baz alarak kendi kişisel kabullerimizle yaşadığımız hayat ne kadar örtüşüyor sorusunun cevabını bu noktada vermek gerekir. Eğer İslam'ın öngördüğü evlilik yaklaşımı hayatın kendisine kendi kafamızda kurduğumuz önkabullerden daha yakınsa bu İslam'ın bakış açısının değil bizim bakış açımızın problemli olduğunu gösterir.

Her toplumun evliliğe bakışı aynı değildir. Evrensel bir din olan İslâm dini, tamda kendisinden beklenildiği gibi evliliğin yaşını, kişilerin evlenebilme kapasitesini, toplumların yaşadığı çağın içinde bulunduğu durumu ve buna göre şekillenen kültürleri neticesinde neyin normal olup olmadığını belirlemeleri gibi çeşitli etkenleri hesaba katarak, Ait olunan toplumda evliliğin kriterlerine sadece alt sınır ve bazı kurallar koyarak gerisini toplumların örfüne, coğrafyasına ve yaşama biçimlerine göre serbest bırakmıştır. Bu yüzdendir ki Fıkıh kitaplarında ki evlilik yaşı ile ilgili olarak zikredilen rakamlar, bu kitapların yazarlarının yaşadıkları coğrafyaların ve çağlarının özellikleri dikkate alınarak belirlenmiştir. O halde rahatlıkla diyebiliriz ki İslâm dini evlilik konusuna oldukça gerçekci bir duruş sergiliyor.

Bu noktada aklımıza takılan bir nokta kalmış bulunuyor. O nokta ise 4-6 ya da 8 yaşlarında ki çocukların nasıl evleneceği meselesidir. Bu noktayı iyi anlarsak hiçbir sorun kalmayacaktır. Şimdi bu konuyu açalım.;

İslâmda evlilik sözleşmesi karşılıklı rızaya dayanan bir sözleşmedir. Tıpkı kira sözleşmesi, tıpkı alım-satım sözleşmesinden fazla bir farkı yoktur ama manevi değer biçilen bir sözleşmedir. Evlenecek kişiler büluğ çağına eripte, rüşdlerini ispat ederlerse sadece büyüklerinin rızasını alarak evlenmek istediği kişiyle bu sözleşmeyi yapabilir ve evlilik hayatını kendi istekleriyle başlatabilirler. Fakat evlenecek kişiler evlilik olgunluğuna erişmeden yani büluğ çağına gelmeden önce velileri tarafından NİKAH AKİT'leride yapılabilir. Burda dikkat edilecek husus fiili evliliğin başladığı evlilik sözleşmesiyle, nikah akdinin aynı şey olmadığıdır. Şu anda Türk medeni kanununda evliliği sürdürecek fiziki yeterlilik sağlanamamışsa o nikahı kıymak yasaktır. Çünkü günümüz kanununda evlenme sözleşmesiyle fiili evlilik aynı şeydir. Ama İslâm hukukunda nikâh akdiyle fiili evlilik tamamen farklı şeylerdir. Bir örnekle durumu açıklayayım; X ailesinin 6 yaşında kızı, Y ailesinin 8 yaşında oğlu olduğunu varsayalım. İki tarafın aileleri anlaşıpta bu çocukları nikahlayalım diyebilirler ama fiili evlilik kesinlikle başlamıyor ve kız çocuğu asla teslim edilmiyor. Ne zaman ki çocuklar 16-17 yaşına gelir ya da ondan önce evliliğin idrakına ererlerse evlilik o zaman başlar. Nitekim tarih boyunca gerek devlet yönetiminde ki hanedanlıklar arasında gerek halk arasında bu tür evlilikler yapılmıştır. Farzedelim nikah kıyıldı çocuklarda evlenecek yaşa geldi ama taraflardan biri razı değil o zaman o kişi Hıyar'ül büluğ hakkını kullanarak evliliği istemediğini beyan edip o nikah akdini geçersiz sayabilir. Yani kişi ben artık neyin ne olduğunu biliyorum ve evleneceğim kişiyi seçme hakkım var, bu evliliği istemiyorum diyerek vazgeçebilir ya da taraflar istiyorum diyerek sözleşmeyi aynen devam ettirebilirler. Büluğ varsa rüşt varsa ve eğer büluğdan önce nikah akdide varsa tarafların hiyar'ül büluğ haklarını kullanmadan önce fiili evlilik yapmaları kesinlikle caiz değildir. Bebek denilecek yaştaki çocuklarla evlilik yapıp zifaf yapılması İslâm'i açıdan uygun mu değil mi sorusundan önce bu işin akıllı bir insan işinin olup olmayacağı ve insanlığın lanetlemesi gereken bir tutum olduğu vicdanlarda hissedilen bir gerçektir. Büluğ ve rüştten önceki çocuk evlilikleri, her halükarda suistimaldir, yanlıştır, islâmi değildir.

İslami bir evlilikte anlayacağımız şeylerden biride tarafların asla ve asla zorlanamayacaklarıdır. Evliliğe kişisel tatmin ve menfaat gözüyle değil de hem bir nesle, bir ümmete ve millete fayda sağlayacak, hem de kendi saadetini, kurtuluşunu temin edecek bir kurum gözüyle bakmak gerekir. Çünkü evlilikteki esas maksat, eşlerin birbirinden memnun olarak yaşamaları, aile yuvasının dünyada iken bir saadet merkezi mahiyetinde bulunmasıdır. Bunu engelleyecek herşeyin önüne geçilmesi şarttır. Bunu kim zorla yaparsa artık o İslâmın emirlerinden bağımsız hareket edeceği için o kişilerin yaptığı hareketler artık islâmla bağdaştırılamazdır. Hz. Muhammed'in hayatında bunun birden fazla örneği vardır.

Mesela "Bir genç kız Hz. Peygamber'in yanına gelerek babasının kendisini istemediği biriyle evlendirdiğinden şikâyet etmiş, Peygamber de kızı bu evliliği sürdürüp sürdürmeme konusunda serbest bırakmıştır."

Başka bir örnekte "Bir genç kız Hz. Ayşe'ye gelip babasının kendisini amcasının oğluyla evlendirmek istediğini, fakat kendisinin bunu istemediğini söylemiş, konu peygamberimize intikal etmiş, Resûl-i Ekrem de kızın babasına kızını zorla evlendirme yetkisinin bulunmadığı, bu konuda kararın kıza ait olduğu yönünde haber göndermek isteyince kız, "Yâ Resûlallah! Babamın yaptığını onaylıyorum. Ben babalarının böyle bir yetkilerinin olmadığını kadınlara öğretmek istedim" demiştir.

Başka bir örnekte de Peygamberimiz zorla yapılan bir evliliği iptal ettirmiştir.

İslâm dininde evlenmek bazen farz, bazen mubah, bazen mekruh, bazen de haram olur. Kişinin evlenme ihtiyacı, ekonomik durumu, psikolojik yapısı, biyolojik konumu, bu hususta belirleyici rol oynar ama evlilik bu dinde bolca tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz "Evlenen kişi dininin yarısını kurtarmıştır diğer yarısı için ise Allah'tan korksun" buyurmuştur.

Ergenlikle birlikte insanda bir takım fizyolojik, psikolojik değişiklikler meydana gelmesi, artık evlilik işine başlanılabileceğinin işareti olmalıdır. İçinde yaşanılan toplumun karakterinin ve çevre şartlarının da etki edeceğini de düşünerek, bu yaşı herkesin kendisinin tesbit etmesi gerekir. Bununla beraber, bünyelere ve coğrafyalara göre erginlik konusu farklılık arz eder. Bu noktada şunu da belirtmeliyim ki, kızların evlenmesi için biyolojik olarak 15 yaşının zorunlu olmadığı kesindir. Yüz binlerce evliliğin bu yaşın altında normal seyrinde devam etmesi bunun açık kanıtıdır. Demek ki, bir kızın 12-13 yaşlarında evlenmesinde biyolojik olarak herhangi bir sakınca yoktur. Bu yüzden günümüzde evliliğin asgari sınırı 12-13 yaş olarak görülebilir. Kesin olan şey ise evlilik için 18 yaşının şart olmadığıdır. Elbette bölgelerin örf ve adetlerinin de bunda rolü vardır. Ancak çağımızda tıbbi açıdan, sağlığa en uygun zamanın tespit edilmesi, en uygun olanıdır.

Bu makalenin başından beri vurgulamaya çalıştığım gibi içinde yaşanılan toplumun telakkileri kişileri psikolojik olarak bu tarz evlilikler yapsa bile etkilemez. Ergin olduktan sonra, olabileceğine erken evlenme, dînen tavsiye edilmiştir. Evlenmede asıl hedef, Allah’ı ve Rasûlü’nü hoşnut edecek bir neslin yetiştirilmesidir. Onun için evlenecek her birey, milletine aşık, ailesine sımsıkı bağlı, çocuklarının terbiyesi üzerinde hassasiyetle duran, evliliğin idrakına vakıf olmuş ise değişik çarpık düşüncelere rağmen, yoluna ve usulüne uygun şekilde evlilik yapmakta kesinlikle tereddüt etmemelidir. Sonuç olarak; ilahi hükümler her zamanı, her toplumu, her türlü değişen normları ve kültürel değerleri göz önüne alarak, helal dairesini genişçe çizmiştir. Ancak uygulamada toplumların kendi ahlaki yapıları içinde, o geniş daireden kendi normlarına en yakın hükümleri uygulamalarının doğru olacağını söylemek mümkündür.

Evlenmek günümüzde kariyer gibi, düğün gibi sebeplerle geciktirilmektedir. Günümüzde bu sorunun aşılması, ailelerin ve çocukların bu tabuları kırması gereklidir. Evlilik bir nikahla bile olabilecekken insanların önüne dağlar çıkarmanın bir mantığının olmadığı gibi bu yaptıkları anlamsız davranışları sebebiylede sorumlu tutulacakları bilinciyle hareket edilmelidir.


3-) Birazdan göreceğiniz deliller günümüzde pek çok ilahiyatçının katıldığı görüşlerdir. Bu görüşlerin uzunca açıklamaları mevcuttur. Ben bu delillerin ayrıntılarına girerek makalenin daha fazla uzamasını istemediğim için bu deliller üzerinde kısaca duracağım.

Deliller; 

1-) Rasulullah Medine'ye 622 yılında hicret ettikten yaklaşık 1 yıl sonra bu evlilik yapılmıştır. 610 yıllarında yani tebliğe ilk başlandığı sıralarda müslüman olan ilk kişilerin arasında Hz. Ayşe'nin de ismi sayılıyor. Ayrıca kayıtlarda "o gün o küçüktü" ifadesinin geçmeside Hz. Ayşe'nin evlendiğinde 9 yaşında olmadığı tezini güçlendiriyor. Yani bu evlilik takribi 623 yıllarında yapıldıysa 610 yılında beyanat verebilecek birisi evlendiğinde en kötü ihtimalle 17-18 yaşlarında olması gereklidir.

2-) İnsanlık tarihinin uzunca bir döneminde bugünkü gibi nüfus daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. Nitekim günümüzde bile, özellikle kırsal kesimde, doğan çocukların doğum kaydı hala tam olarak yapılamamaktadır. Çocukların ailelerine çocuğun doğum tarihi sorulduğunda, "ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü veya şu önemli olay olduğunda doğdu" şeklinde cevaplar alınmaktadır. O dönemde bütün sahabilerin yaşları, genelde ölüm zamanındaki yaşlarına göre hesaplanıyordu. Bu ilkeden hareketle, Hz. Ayşe'nin vefat ettiğinde ki yaşından, hicri yıl çıkarıldığında ortaya çıkan fark yaklaşık olarak onun kaç yaşında evlendiğini bizlere verir. İslam tarihçileri, Hz. Ayşe'nin vefat ettiği yaş olarak farklı rakamlar kullanıyor. 66 veya 74 gibi farklı rakamlardan bahsediliyor. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir Eğer vefat yaşını 66 alırsak hicri 58 yılında vefat ettiği için 66-58=8 çıkar. Yani hicretten ortalama bir yıl sonra evlendiği için evlilik yaşı ortalama 9-10 çıkar ama vefat yaşını 74 olarak alırsak 74-58=16 çıkar. Yani evlendiğinde ortalama 17-18 yaşlarında olduğu sonucuna ulaşırız. Yani onun yaşıyla ilgili kesin gibi gözüken durumlar arasında bile 8-9 yıllık gibi bir zaman oynaması vardır.

3-) Hz. Ayşe'nin kız kardeşi olan Hz. Esma'nın yaşından hareketle bir yaş hesabıda yapılabilir. Hz. Esmâ'nın 595 yılında doğduğu bu sonucada müslüman olduğunda 15, vefat ettiğinde 100 yaşında olduğundan varılıyor. Yani ablasından 10 yaş küçük olduğu bilinen Hz. Ayşe müslüman olduğunda demek ki 5-6 yaşları civarındaydı. Hicretten ortalama bir yıl sonra evlilik olduğuna göre en az 17-18 yaşlarında evlenmiş olması sonucu meydana çıkıyor.

4-) Hz. Ayşe Kamer Suresinin 46. ayetinin ne zaman indiğini bizlere anlatmıştır. Gerekli hesaplamalar yapıldığında 614-618 ve 619 yılları olarak 3 farklı rivayet meydana çıkıyor. Çeşitli kıstasları dikkate alan âlimler ayetin indiği yılın 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Buna göre eğer evlilik Hz. Ayşe 9 yaşında iken olduysa ayetin nazil olduğu sırada Hz. Ayşe ya yeni doğdu ya da henüz doğmadı demek oluyor. Bu durum kulağa oldukça absürd geliyor. Çünkü bizlere ayetin nasıl indiğini Hz. Ayşe detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bizlere ayetin nasıl indiği ve o sıralarda neler yaptığını söyleyen Âyşe validemiz belli ki olayları kavrayabilecek yaşta. Diğer yandan -Birinci delilde gösterildiği gibi- tebliğin ilk başladığı zamanlarda onunda ilk müslümanlar arasında sayılması 614 yılından önce doğduğunu bizleri gösterir. Bu da bizleri Hz. Ayşe'nin evlendiğinde 9 yaşında olmadığı sonucuna götürüyor.

5-) Hz. Ayşe'nin bazı hatıratlarıda bu konuda bizlere fikir veriyor; Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi, Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü'nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir'in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması, İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi olayları anlatması bizleri onun tebliğin ilk zamanlarında çevresinde ki olaylara aklının yettiğini göstermiştir. Buda yine bizleri evlendiğinde 9 yaşından büyük olduğu sonucuna götürür.

6-) Bu evliliği eleştiri konusu yapanların gözden kaçırdığı bir nokta vardır. O nokta ise Hz. Ayşe, Rasulullah ile evlenmeden önce zaten Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlüydü. Ayrıca Hz. Ayşe ile evlenme teklifini Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi gündeme getirmiştir. Erken evlilik meselesini şöyle bir kenarı bırakırsak bu olay net olarak bizlere gösteriyor ki, "Hz. Ayşe o gün evlilik çağına gelmiş ve toplum örflerine göre evlendirilebilecek bir yaştadır. Söz konusu sözlülük halinin, İbn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının düşüncesi değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir. Burada akla, "İbn Adiyy ailesinin değiştirecekler diye endişe ettiği düşünce ne olmalı ki böyle bir evlilikten dönsünler?" sorusu akla geliyor. Bu sorununda en makul cevabı söz konusu nikah anlaşmasının, ya risâletten önce ya da İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da bizi Hz. Ayşe'nin Rasulullah ile evlendiğinde 9 yaşında olmadığı sonucuna götürecektir.

7-) Hz. Ayşe'nin diğer kardeşleriyle olan yaş farkından bir hesaplamada yapılabilir. Hz. Ayşe'nin kendisi hariç 5 kardeşi daha vardır. Anabir kardeşleri ile arasındaki yaşları ve diğer olaylarda gözününde bulundurulunca ve gerekli hesaplamalar yapılınca Hz. Ayşe'nin evlendiğinde 18-19 yaşlarında olduğu sonucu çıkmaktadır.

8-) Arapça dilinin terminolojik kullanımıda konuya ışık tutması bakımından önemlidir; Araplar arasında rakamları ve kelimeleri kısaltarak konuşma çok yaygındır. Meselâ bir çocuk gösterirken "O, sekizinde veya dokuzunda" derler. Eğer gösterilen kişi küçükse 8-9, ergenliğini tamamlamışsa 18-19 yaşında olduğunu bilirler. Veya "Besmele" kelimesini ele alırsak böyle bir kelimede arapçada yoktur. "Bismillahirrahmanirrahim" kelimesinin içinde ki belirgin harflerden oluşturulan bir kelimedir. Buna göre Hz. Ayşe'nin ağzından naklolunan Hadis-i Şerif'te 6 yaşımda nişanlandım deniyorsa 16 yaşını demişte olabilir veya 9 yaşında evlendim diyorsa 19 yaşında evlendim demiş olmasıda kuvvetle muhtemeldir.

9-) Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir hicretten önce ayrı ayrı Hz. Peygamber'e gelerek kızı Fatıma'yla evlenmek istediklerini söylediklerinde Peygamberin o tarihte dokuz yaşında olan Fatıma'nın evlilik çağında olmadığını söyleyerek iki dostunun isteğini geri çevirdiği bilinir. Hz. Ömer'in değilse bile Hz. Ebubekir'in, talebinin reddedilme gerekçesini dinledikten sonra Peygamberin Hz. Ayşe'yle 9 yaşındayken evlenmekte mahsur görmediği halde kendi kızını yaşının küçük olması sebebiyle evlendirmemesini makul karşıladığını düşünmek herhalde kolay değildir.

İslâm Dünyası'nda çeşitli kriterleri baz alarak üzerinde büyük çoğunluğunun ittifak ettiği en güvenilir hadis kitabı Sahih'i Buhari'dir. Söz konusu rivayet bu kitaptada bulunmaktadır. Bu durumda şu noktanında altını çizmeden edemeyeceğim; Sahih-i Buhari'nin en güvenilir hâdis kitabı olmasından yola çıkılarak bu rivayeti ön plana çıkarıp İslâma karşı tez öne sürmeye çalışanlar en başta kendileri ile çelişmektedirler. Çünkü bu rivayeti sorgusuz sualsiz kabul eden birisi aynı zamanda Buhari'de geçen diğer bütün rivayetleride kabul etmelidir. Mesala Buhari'de Hz. Peygamberin parmaklarından sular fışkırması, Ayı ikiye yarmasıda geçer. Hz. Ayşe'nin rivayetini kabul edenler bu söylediğim hâdisleride peşinen doğru kabul edebilirler mi? Söylediklerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Bu örnekleri bunlar böyle oldu ya da olmadı demek için söylemiyorum. Sadece hâdis usulünün hâdisleri kanıtlamada yeterli olmayan sistemini, kafalarına göre hâdis seçip islam aleyhine kullanmaya çalışanların çelişkisini göstermek için söylüyorum. Öte yandan bu delillerden yola çıkılarak mevcut rivayetin safdışı bırakıldığına karar vermekte bence sağlıksız bir düşüncedir. Az önce dile getirilen bütün deliller tek tek değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bu delillerin değerlendirilmesi için 2003 yılında İslâmi araştırmalar dergisinde yayınlanan Prof. Dr. Mehmet Azimli'nin "Hz. Ayşenin Evlilik Yaşı Tartışmalarında Savunmacı Tarihçiliğin Çıkmazı" isimli makalesini okumanızı tavsiye ediyorum.

Açıkça belli oluyor ki; Hâdis ilminin yöntemi ve sınırlılıkları, siyer tarihi ve bu makale boyunca üzerinde durduğum diğer konular bilinmeden bu olaya sağlıklı bir şekilde yaklaşılamaz.


4-) Bu evliliği değerlendirirken eleştiri konusu yapılan başka bir mevzuda aradaki yaş farkıdır. Hz. Ayşe'nin küçük ya da büyük yaşta evlenmesi her halükarda Hz. Peygamber ile aralarında yaş farkı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hz. Peygamberin evlilik yaptığı diğer hanımlarının yaşları, üzerinde durduğum diğer mevzuları ve bu evliliğe olan özel durumları atlayarak direkt bu konuya odaklananlar için oldukça iyi bir neden olsada açıklamasına kısaca 4 maddede değinelim;

1-) Hz. Peygamber'i peygamber olarak kabul etmeyenlerin bile kabul edeceği bir gerçek var ki o da Hz. Peygamberin insanlar için rol modeli olduğu gerçeğidir. Kur'an'da kız çocuklarına sahip insanların onlara karşı tutumu sıklıkla yeriliyor. O günün cahiliye toplumunda kız çocuklarının lanetli sayılıp diri diri toprağa gömülmesi, belli belirsiz sürüp giden savaşlar toplumun dengelerini sarsıyordu. Bu yüzden toplum geleneklerinde evlilik yaşları arasındaki büyük farklar önemsenmiyordu. Günümüz modern toplumlarında pek olmasa bile orta çağ toplumlarında kadına hiçbir değer verilmiyordu. Kadın erken yaşta sahipleniliyor ki kimsenin herhangi bir kötülüğüne maruz kalmadan korunmuş olsun. İslâm'dan önceki toplumların ekserisi böyleydi. Kadının yeri toplumda hiç birşeydi taki İslâmiyet gelene kadar. O günkü Arap toplumunda, iklim ve coğrafî şartların müsait olması yönüyle çocukların, fizikî gelişimlerini daha erken tamamladığı ve kız çocuklarına, kocasının evinde büyümesi gereken birer varlık olarak bakıldığı bu yüzdende erken evlendirildiği bilinen bir gerçektir. Kaldı ki bu durum sadece kız çocuklarıylada sınırlı değildir. Mesela sahabelerden olan Abdullah ile babası arasındaki yaş farkı sadece onikidir. Demek ki babası evlendiğinde yaklaşık 10-11 yaşlarında idi.

2-) Hz. Ayşe'nin genç yaşta olması, zeki, feraset sahibi ve geniş bir algıya sahip bir birey olarak adeta bir naib gibi Hz. Peygamberin yanında yetişmesi islâm fıkıhı için oldukça hayati bir öneme sahiptir. Hz. Peygamberin vefatından sonra hiçbir sahabenin göremeyeceği mahrem durumları, ev içinde nasıl davrandığı gibi tüm fıkıha yön veren bilgilerin ekserisini Hz. Ayşe anlatmıştır. Siret Ansiklopedisi'nin yazarı olan Afzalurrahman bu durum hakkında şunları söylemiştir; "Hz. Ayşe'nin eğitim ve talimi bizzat Hz. Peygamber'in rehberliği ve nezareti altında gerçekleşti. Hz. Ayşe çok zeki, tecessüs sahibi, hafızası kuvvetli, çabucak öğrenmeye kabiliyetli idi. Hz. Peygamberden ne görüp duydu ise onu hatırladı ve başkalarına nakletti. Bu sebeple Hz. Peygamber ona çok yakınlık duydu ki her söylediğini dinleyip izlesin ve yaptığını daha hevesli yapsın. Böylece Hz. Ayşe, İslam prensiplerini, Rasulün sünnetini diğer hanımlarından daha fazla öğrendi ve hafızasında tuttu. O, bu ilmi Hz.Peygamber'den sonra yaklaşık 45 yıl kadar anlattı. Hz. Peygamber'den 2210 hadis rivayeti ile en fazla hadis rivayet eden altıncı sahabi olmuştur." demiştir. Rasulullah'ın "Dininizin üçte birini Ayşe’den alırsınız" hadis-i şerifi bize bu meselenin önemini teğit etmektedir. Bu durum Hz. Ayşe'nin evlenme yaşını, evlilik sürecini, peygamberle olan ilişkisini müslümanlar için çok kıymetli ve eşsiz kılmaktadır.

3-) Peygamber Hz. Ebubekir'in kızı ile evlenerek aynı zamanda "söz kardeşlerinin kızlarıyla evlenilmez" cahiliye geleneğinide restore etmiş oldu.

4-) Hz. Ayşe müslüman hanımların sormaya utandığı soruları peygambere iletmiştir. Yeri geldiğinde onun cevap vermeside dinin kadınlara bakan yüzünün anlaşılmasında ve yayılmasında ne kadar önemli işler yürüttüğünü bizlere gösterir. Özetle Hz. Peygamber diğer evliliklerinde olduğu gibi bu evliliğide kendi ihtirasları için seçmemiştir. İslâm mesajının yayılmasına ve içselleştirilmesine yönelik bir evlilik olduğu açıkca gözükmektedir.

Bu evliliğin başka bir bakış açısındanda eleştirildiğine tanık olmaktayız. O da şudur; "Eğer 9 yaşında evlendiğine dair rivayetleri esas alırsak, Hz. Ayşe 18 yaşında dul kalmıştır. Ahzab Suresi 53. ayette peygamberin eşlerinin peygamberden sonra evlenmesi yasaklanmıştır. Peki bu ona zulüm değil midir?" denmektedir.

Bu itiraza cevabım şu şekildedir; Öncelikle evliliği yapan Hz. Ayşe'nin ağzından asla böyle bir pişmanlık hakkında rivayet göremediğimiz gibi bu evlilikten ötürü pek çok kazancı olduğunu kendisi aktarmaktadır. Kimse ne zaman öleceğini bilemez. Nitekim insanlar çok genç yaşta da ölebilmektedir. Öyleyse bu düşünce ile mantıklı bir sonuca varmamız mümkün değildir. Ülkemizde bile halen 18-20 yaş arasında kocası ölüp ona sevgisinden dolayı bir daha evlenmeyen kadınlar vardır. Sevgi, aşk gibi duygular kişiye özel durumlardır. Bu duygular başkasının kendi öznelliği ile asla tenkit edemeyeceği realitelerdir. Ayrıca sevdiği ile evlenmediğinden dolayı hayat boyu evlenmeyenleri de dikkate alabiliriz. Öte yandan "Hz. Ayşe, Hz. Peygamberle evlenmeseydi ne kaybederdi?" diye düşünmekte gerekir. Eğer evlenmeseydi onun yanında yetişemez, İslam’i bilgileri sahabelerin kendisine danıştığı birisi olamazdı. 2210 hadis aktaramazdı. Hatırı sayılır bir fakihe, müfessire, müctehide ve müftiye'de olamazdı.

 Bu makale boyunca anlatılanlara ilave olarak şunlarıda ekleyebiliriz;

- Peygamber efendimizin hanımları içinde evlendiğinde dul olmayan tek eşi Hz. Ayşe'dir. Haksız yere iftira atılan birinden tırnak içinde "pedofili" birinden beklenmeyecek bir hareket. Sapık birisi herhalde çocukları dizinin dibinden ayırmaz, onlarla evlenirdi.

- İlk evliliğini 25 yaşında yapmıştır. Hele ki o zamanın arap örflerini düşünürsek epey geç bir yaş bile sayılabilir. Bide 40 yaşında ki Hz. Hatice ile evlilik yaptığını bunun üzerine ekleyelim. Yirmi beş yıl boyunca tek eşli yaşamış ve diğer evliliklerinide cinsel isteklerin azalmaya başladığı 50 yaşından sonra yaptığını düşünürsek standartın üzerinde bir şehvete sahip olmadığını ve evliliklerini cinsel ihtiraslar için yapmadığı sonucuna ulaşırız. 50 yıl boyunca standart bir hayat sürmüş birisinin huyu bir anda değişmiş mi olmalı. Ben kendi hesabıma böyle bir şeye inanamam.

- Bu evliliğinin bırakın ortaçağda eleştiri konusu olmasını daha dün denecek bir zamana kadar bile hiçbir eleştiriye konu olmamıştır, o dönemin Arabistan'ında bu evlilik hiç eleştirilmeyip tersine sevinçle karşılanmıştır.

- Peygamberin en azılı düşmanları bile, Hz. Zeynep'le peygamberin izdivacında fırtına koparmış, Beni Mustalık Gazvesi dönüşünde ve hiç olmadık yerde Hz. Ayşe'ye iftira atmışken, onlar açısından önem arz eden böyle bir mesele hakkında en ufak bir imâları dahi olmamıştır.

- Medine'ye intikal ettikten sonra evlilik işini, bizzat Hz Ayşe'nin babası olan Hz. Ebu Bekir gündeme getirmiş ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiştir.

- Nazil olan ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartı getirilmiştir.

 Dünyada pek çok örneği olan konuda sadece Hz. Muhammed(s.a.v)'in yanlışlarını arayan, açıklarını bulmaya odaklanan insanların belli ki amaçları bu konuyu araştırmak ve incelemek değildir. Düşmanının bile her konuda takdirini kazanmış birisini günümüzün bakış açısıyla "pedofili" gibi oldukça çirkin bir ifadeyle karalamaya çalışanların bu davranışları açıkca hatalıdır.

Bu makale boyunca pek çok kez kendi çağımızın ölçüleri dikkate alınarak farklı bir tarih diliminde yaşayan farklı toplumsal yapılanmalara sahip birilerini yargılamanın hem doğru olmadığı hemde bilimsel bir yöntem olarak kabul edilemeyeceği ifade edildi. Bu bağlamda insanlık tarihinde Hz. Peygamber'in evliliğinde olduğu gibi evlilikler olmadığını iddia etmek, içinde bulunduğumuz çağda yanlış olduğu için geçmiştede yanlış olduğunu iddia etmek bilimsel değildir.

Hz. Ayşe'nin 17-18 yaşları civarında evlendiğini öne süren yaklaşımların yorumlara bağlı olduğu, rivayetleri yoksaymaya yönelik getirilen delillerin ise bilimsellikten ziyade tepkisel olduğu kanaatindeyim. Ayrıca söz konusu rivayetin elimizde bulunan diğer rivayetlerle ve anlatımlarlada uyum içinde olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Hz. Ayşe'nin evlilik yaşı konusunda klasik kaynaklarda yer alan bilgilerin doğru olduğu, onun 18 yaşında evlendiğini savunan islâm bilginlerinin görüşlerinin ise isabetli olmadığı kanaatindeyim. Bu evliliğin aynı zamanda akla, mantığa, etik değerlere aykırı bir durum olduğuda gözükmemektedir.

Aradan geçen uzun yılların neticesinde muhtemeldir ki konuya farklı yaklaşıp yeni bir bakış açısı getirme ihtiyacı içine hiç girilmemiş dolayısıyla söz konusu rivayetlerin doğruluğu veya alternatif bilgilerin varlığı hususunda İslâm âlimlerinin farklı bir mütalaada bulunmaları da mümkün olmamıştır.


Kaynaklar:










Ekşi Sözlük, 1 - 2 - 3 - 4

Sorularla İslamiyet, 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15

21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji İnsanın Doğadaki Yeri, Daniel G. Bates

Sosyoloji, John J. Macionis